Kıyâmetin büyük alâmetlerinden biri de Mehdi âli Resûl’ün zuhûrudur. Yeryüzünde belirli bir süre kalacak, İslâm akîdesinin, bütün peygamberlerin da‘vet ettiklerini ve kendisi için gönderilen temel prensipleri ihyâ edip yürürlüğe koyacak, kendisinden önceki bütün şerî‘atları nesheden Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin beraberinde getirdiği İslâm şerî‘atini infaz edecektir. O, Allâh (c.c.) tarafından yeni bir vahiy ile desteklenmeyecektir. Bundan da anlaşılıyor ki, Hz. Îsâ (a.s.)’ın inişi, Peygamberimiz (s.a.v.)’in son Peygamber oluşuna aykırı olmadığı gibi, O’nun şerî‘atının bütün şerî‘atleri neshettiği ve Kıyâmet gününe kadar bâki kalacağı hükmüne de muhâlif değildir (Nebî (s.a.v.)’in Peygamberler Peygamberi olduğuna delildir).
Deccal’in ve Hz. Îsâ (a.s.)’ın yeryüzüne inişinden sonra ortaya çıkacak olan Ye’cüc ve Me’cüc de Kıyâmetin alâmetlerindendir.
Kur’ân-ı Kerîm bu iki kelimeyle insanlardan büyük bir topluluğu ifâde etmiştir. Bunlar dünyâyı beklenmedik bir sırada kuşatacak ve yeryüzünde fesâdı, anarşiyi ve yıkımı hayret verici korkunç bir şekilde yayacaklardır. Bunların ne zaman çıkacakları gizlenmiştir. Allâhü Te‘âlâ’dan başkası bunu bilemez. Kur’ân-ı Kerîm onlar hakkında şöyle der:
“Ye’cüc ve Me’cüc’ün seddi yıkıldığı zaman, hep dere ve tepeden boşanırlar. Gerçek va‘d yaklaştığında, inkar edenlerin gözleri beliriverir. Vah bize, bundan önce gaflet içindeydik, hem de zâlimdik derler.” (Enbiya s. 96-97)
Peygamber (s.a.v.) uykusundan:
‘Allâh’tan başka ilâh yoktur. Yaklaşan şerden vay Arabın hâline. Bugün Ye’cüc ve Me’cüc’ün seddinden şu kadarı açıldı’ diyerek uyandı. Süfyân eliyle on işâreti yapmıştır. Ben ‘Yâ Resûlallâh (s.a.v.) aramızda barış varken biz helâk mı olacağız?’ dedim. “Evet fısk-u fücûr çoğaldığı vakit” buyurdular.
(Mehmet Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Akâidi, 232-233.s.)