Yavuz Sultan Selim Han’ın Vefatı

1520’de Yavuz Selim, yeni bir sefere hazırlanmak için Edirne’ye gidiyordu. Babasının da Dimetoka’ya giderken vefat ettiği Uğraş köyüne gelmişti. Geceyi geçirmek için çadırlı ordugâha geçilmişti. Oturup konuşurlarken padişah iki de bir sağ omuzuna elini atıp tutuyordu. Bir ara düğmelerini çözüp:
“Bre Hasan Can, birkaç saattir omuzumda bir ağrı hissederim. Ne var ki, bir bak hele” dedi. Hasan Can baktı: “Küçük bir sivilce çıkmış Hünkarım” dedi. Padişah: “Hamama gidip başını koparıp zahmini akıtmalı” deyince Hasan Can ram olmadı: “Olmaz şevketlüm. Su kaçırır, başınıza iş açarsız” deyince: “Siz bizi, cana düşkün çelebi mi zannettiniz” dedi ve hamama gitti Sivilcenin başını koparttı. Bir miktar kan aktı. Fakat hamamdan gelip yatağa düştü ve kalkamadı.
Hasan Can, padişahın baş ucunda duruyordu. Padişah bir ara gözlerini açıp: “Bu zaman ne zamandır, Hasan Can” diye sordu. Padişahın ölmek üzere olduğunu gören Hasan Can: “Allâh (c.c.) ile olacak zamandır, şevketlü Hünkarım” dedi. “Sen bizi şimdiye kadar kiminle bilirdin Hasan Can” dedi ve “Hasan Can Yâsin-i Şerîf oku” diye ilâve etti. Hasan Can Yâsin-i Şerîf okumaya başladı. Son âyetini bitirdiği zaman Yavuz Sultan Selim de ruhunu teslim etmişti.
Padişah olduğu zaman, kendisine Rodos’un fethini tavsiye edenlere: “Ben dünyalar fethetmek istiyorum, siz beni bir kaşık suda boğmak istiyorsunuz” diyen, kendisine dünya haritası gösterildiği zaman0 “Dünya, bir padişaha yetecek kadar geniş değilmiş” diye gürleyen Yavuz Sultan Selim, şimdi dört metre kefenle, dört kürek toprağa sığmış yatıyordu.
(Tahsin Ünal, Osmanlılarda Fazilet Mücadelesi, s.83)