Kâinatın yaratıcısının cisim, cevher veya araz olması, sûret ve şekil taşıması, bir yönde veya bir yerde bulunması muhaldir. Yahudîler, müfrit Râfizîler, Müşebbihe ve Kerrâmiyye Allâh’ın cisim olduğunu iddia etmiştir.
Bu görüşlerin hepsi de yanlıştır, zira bunlarda yaratılmışlık belirtileri mevcûddur. Halbuki Allâh (c.c.) bu nevi, belirtilerden münezzehtir. Şöyle ki cisim (cevherlerden) teşekkül etmiştir, her birleşik şeyin parçalarına ayrılması mümkündür. Yine cisim belirli bir hacme sâhibtir. Onun, taşıdığı bu hacimden daha küçük veya daha büyük olması da mümkündür. O halde sâhip olduğu hacimde karar kılması ancak bir tahsis edicinin ona bu hacmi vermesiyle mümkün olmuştur. Varlıkların taşıyabileceği şekiller (suretler) de muhteliftir. Allâh te‘âlânın bütün bu şekillere bürünmesi muhaldir; bir kısmının ona tahsis edilmesi ise ancak bir tahsis edici ile mümkündür.
Allâh te‘âlânın Arş üzerinde mekân tutmuş olması iddiasında da durum aynıdır. Bu iddia vârid olsa Allâh te’âlâ Arş’ın mikdârına (yüzeyine, hacmine) ya tam denk gelecek, ya ondan küçük veya büyük olacaktır. Eğer onun mikdarına müsâvî veya ondan küçük farzedilirse Allâh (c.c.)’ün sınırlı ve nihayetli olması lâzım gelir. Nihayetli oluş ise hudûs (sonradan yaratılma) belirtilerindendir. Şayet Allâh (c.c.) Arş’tan büyük olursa, onun Arş‘a denk gelecek mikdârı Arş‘ın mikdarına eşit olacaktır. O halde Allâh (c.c.)’ün parçalara ve kısımlara ayrılması gerekecektir; bu da hudûs (sonradan yaratılma) alâmetlerindendir.
Şu da var ki Allâh (c.c.) Arş üzerinde mekân tutmuş olsaydı, onun, üzerinde karar kılabilmesi için alt taraftan nihayetli olması gerekirdi. Halbuki bir yönden nihayetli olabilen şey diğer yönlerden de nihayetli olur. Madem ki Allâh’ın mekândan ve cihetten münezzeh olması ezelde sabittir. Çünkü ondan başka her şeyin sonradan yaratılmış olduğu konusunda muarızımızla aramızda ittifak vardır. O halde ezelde yokken bil’âhare Allâh’ın mekân ve cihet tutması demek yine ezelde bulunmayan bir ma’nânın onun zâtında hâsıl olması demektir. Böylece o, hadislere mahal teşkil etmiş olur. Bu ise muhaldir.
(Nureddin Es-Sabuni, Maturidiyye Akaidi, 69-70.s.)