Allahü Te‘âlâ, şöyle buyurmuştur:
“Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyiniz.” Tefsîrde, “Sabırdan maksat oruçtur” denmektedir. Resûlullah (s.a.v.), Ramazan ayını ‘sabır ayı’ diye isimlendirmiştir. Çünkü sabır; nefsi arzularından alıkoymak ve Allâhü Te‘âlânın emrine karşı hapsetmektir.
Rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Sabır, îmânın yarısı ve oruç da sabrın yarısıdır.”
Resûlullâh (s.a.v.), Allâhü Te‘âlânın şöyle buyurduğunu söylemiştir:
“Ademoğlunun her ameli kendisine âittir; ancak oruç hariç. Oruç benim içindir ve onun karşılığını ben vereceğim.” Burada Allahü Te‘âlâ oruç için “benim” ifadesini kullanarak onun fazîletini ortaya koymuş ve onu Zâtı’na âit bir ibâdet olarak tanıtmıştır.
Bir hadîsde buyurulmuştur ki: “Kim, haram ayların birinde, Perşembe, Cuma, Cumartesi günlerini oruçlu geçirirse, Allahü Te‘âlâ, ona yediyüz yıllık ibâdet yazar.”
Allâhü Te‘âlâ hepimizi muvaffak eylesin, bil ki oruç, halka göre kalıbın yani midenin oruç tutmasıdır. Yakîn ehlinden olan havassa, âriflere göre ise oruç; kalbin dünyevî arzu ve meşgalelerden, boş düşüncelerden korunarak tutulan oruçtur. Ayrıca kulağın, gözün ve dilin haramları işlemekten korunması şeklindeki oruç vardır. Elin ve ayağın orucu, onları, yasak kılınan şeyleri tutmaktan ve onlara gitmekten korumaktır. Kim bu şekilde oruç tutarsa, hiç şüphe yok ki o kimse, içinde bulunduğu günün vaktini hayırla değerlendirmiş olur. Kul için günün her saatinde ayrı bir vakit vardır. Bu anlattığımız şekilde oruç tutan kimse, gününün tamâmını zikirle ihyâ etmiş olur. Bu kimseler hakkında: “onların uykusu ibadet, nefesleri tesbihtir” denilmiştir.
(Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-kulub, 301-302.s.)