Kâdı konuldu. Sübaşı konuldu. Pazar kuruldu ve hutbe okundu. Bu halk kanun ister oldular. Germiyân’dan birisi geldi:
“-Bu pazarın vergisini bana satın.” dedi. Halk:
“-Osmân Hân’a git.” diye cevâb verdi. O adam Osmân Gâzî’ye gitti. Sözünü söyledi ve Osmân Gâzî, sordu:
“Vergi nedir?” Adam dedi ki:
“-Pazara ne gelse, ben ondan para alırım.” Osmân Gâzî:
“-Senin, bu pazara gelenlerde alacağın mı var ki para istersin?” dedi. O adam:
“-Hânım, bu töredir. Bütün memleketlerde vardır ki pâdişâh olanlar alır.” dedi. Osmân Gâzî, sordu:
“-Bunu Allâh mı buyurdu, yoksa beğler kendileri mi yaptı?” O adam yine:
“-Töredir Hânım, ezelden kalmıştır.” diye cevâb verdi. Osmân Gâzî, çok öfkelendi:
“-Bir kişinin kazandığı başkasının olur mu? Kendi malı olur. Ben, onun malına ne koydum ki bana akçe ver diyeyim? Bire kişi! Var git! Artık bana bu sözü söyleme ki sana ziyânım dokunur.” dedi.
Bunun üzerine halk dedi ki:
“-Hânım, bu pazarı bekleyenlere âdettir ki bir nesnecik vereler.” Osmân Gâzî:
“-Mâdem ki böyle diyorsunuz, öyleyse bir yük getirip satan herkes iki akçe versin. Satmayan bir şey vermesin. Kim bu kanunumu bozarsa; Allâh onun dînini de, dünyasını da bozsun. Kime bir tımar verirsem elinden sebebsiz yere almasınlar. O ölünce oğluna versinler. Oğlu çok küçük dahî olsa versinler. O, cihâda yarayacak hâle gelinceye kadar sefer vaktinde hizmetkârları sefere gitsin. Her kim bu kanunu tutarsa Allâh ondan râzı olsun. Eğer neslime bu kanundan başka bir kanun koyduracak olurlarsa edenden ve ettirenden Allâh râzı olmasın.” dedi.
Gâziler gördüler ki ne tarafa yürüseler gâlib geldiler, Osmân Gâzî’ye şöyle dediler.
“-Hânımız, elhamdülillâh kâfir mağlûb, Müslümânlar ise gâlibdir. Çünkü senin gibi gayretli Hânımız vardır. Şimdiden sonra durmak câiz değildir.”
(Ni’me’l-ceyş Âşıkpaşazâde Târihi, S. 23-28)