Allâh’ın veli kullarının ahlâkları on şeydir: Kalbin selâmette olması, malda cömert olmak, dilde sâdık olmak, nefs (kişilikte) mütevâzî olmak, şiddet (belâ ve musîbet)te sabır, halvet (yalnızlıkta) ağlamak, halka nasihat (halkın iyiliğini istemek), mü’minlere merhamet etmek, eşyadâ tefekkür etmek, herşeyden ibret almaktır. Bir gün yakınları Beyâzid-i Bestâmî (k.s.) hazretlerine; “Efendim, filan yerde büyük bir zât var. Fazîlet ve kerâmet sâhibi bir velîdir.” dediler ve daha başka sözlerle o zâtı çok medh ettiler. Bunun üzerine Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.); “Madem öyledir. O halde o büyük zâtı ziyârete gitmemiz lâzım oldu.” buyurdular. Talebelerinden bâzıları ile birlikte onun bulunduğu yere geldiler. Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.) bildirilen zâtın, mescide gitmekte olduğunu ve kıbleye karşı tükürdüğünü gördü. Görüşmekten vazgeçip derhal geri döndü. Sonra o kimse hakkında şöyle buyurdu: -”Dînin hükümlerini yerine getirmekte, sünnet-i seniyyeye uymakta ve edebe riâyette zayıf birisine, nasıl olur da kerâmet sâhibi denilir. Böyle bir kimsenin, Allâhu Teâlânın evliyâsından olması mümkün değildir.” buyurdu. Ebû Abdullah Seczî hazretleri buyurdu: “Evliyânın alâmeti üçtür: Birincisi, derecesi yükseldikçe, tevâzusu, alçak gönüllülüğü artar. İkincisi, elinde imkân bulunduğu halde dünyâya değer vermez, düşkün olmaz. Üçüncüsü, intikam almaya gücü yettiği halde merhametli ve insaflı davranarak intikam almaz.” Ebû Bekir Vâsıtî hazretleri buyurdu: Velînin dört alâmeti vardır. 1) Kendisine gelen musîbetten şikâyet etmemesi. 2) Kendisinden ortaya çıkan kerâmeti gizlemeye çalışması, halka gösteriş yapmaktan ve şöhretten kaçması. 3) İnsanların verdiği sıkıntı ve belâlara katlanması, onlara karşılık vermemesi. 4) Kendilerinden ortaya çıkan fiillerle Allâhu Teâlânın kullarına karşı gizlenmeleridir.
(Rûhul Beyan Tefsiri Hadis-i Şerif’leri, c.2 s.285, Tabakâtü’s-Sûfiyye)