Varlığını Hakk (c.c.) varlığına katmış olanlar, irade ve arzu sahibi değillerdir. Onlar, yalnız Hakk (c.c.)’nun emrine tâbi olurlar. O (c.c.)’nun fiil, idare ve tedbir tecellisine kapılmışlardır.
Ey Hak yoldan şaşan ve sapan, herhangi bir şeyi kendine bahane gösterme. Senin için herhangi bir bahane mevcut değildir. Haram açık, helâl ise meydandadır. Hakk’a karşı saygısız olmaya seni götüren ne oldu? O (c.c.)’ndan ne kadar az korkar oldun? O (c.c.)’nun seni görmekte olduğunu, ne kadar küçümser hâle geldin?
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Allah’ı görür gibi kork. Onu görmesen de O seni görür.’’ (Buhari) Ayık olan kişiler Hakk (c.c.)’nun tecellisini kalbleri ile görürler. Bu görüş ile dağınık hâlleri toplanır ve birleşir. O büyük tecellinin sahibi ile aralarında perde kalmaz, kalkar. Dış yapıları yıkılır, iç âlem kalır. Ayrılıklar kesilir, putlar temizlenir. Ve nihayet onlar için Hakk (c.c.)’nın gayri kalmaz. Bu anlatılan hâl, onlar için tam olmayınca hareket etmez, ferah duymazlar. Bu hâl ki tamam oldu, onlar için iç bitmiş sayılır.Onların ilk kurtulduğu şey, dünya ve onun köleliğidir. Daha sonra bilcümle masivâdır.
Dil sağlam ise, kalb de sağlamdır. O fâsid ise, kalb de öyledir. Bu hâlde dilini takva ile gemlemelisin ve hezeyan cinsi kelâmdan, dilini tutmalısın; tevbe etmelisin. Hele de nifak hâlinden. Kalbin iyi olmasını dilemek sureti ile dilin fesahat kazanır. Dolayısiyle kalbinde bu hâli elde eder. Dilin sağlam olunca kalbin sağ demektir. Kalb sağlam olunca onun iyilik nuru bütün duyguları sarar. Bundan sonra konuşmalar, Hak yakınlığını kazananların konuşması gibi olur. O yakınlık hâlinde boş konuşma yoktur. Artık orada sükût ve sessizlik vardır. Dua ve zikir vardır.
Allah’ım, bize ‘‘Dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Ve bizi ateş azabından koru.’’ ( Bakara s. 201)   Amin.
(Abdulkadir-i Geylani, İlahi Armağan Elli İkinci Meclis s. 291)