Nebî (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sizden hiç kimse, kendine gelen bir musibetten dolayı ölümü temenni etmesin, ancak, Allâhım, hayat benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat, ölüm hayırlı ise benim canımı al, desin.”
Sehl b. Abdullâh et-Tüsterî (k.s.) demiştir ki:
– Ölümü ancak üç kimse temenni eder: Ölümden sonrasını bilmeyen adam, Allâh (c.c.)’un kaderinden kaçan adam ve bir de Allâh’a kavuşmayı seven âşık. Şunu iyi bil ki, ölüm, büyük bir musîbet, büyük bir belâdır. Bundan daha büyüğü, ondan gaflet, onu hatırlamaktan yüz çevirmektir, onu az düşünmek ve onun için çalışmamaktır. Zira, düşünmek isteyen için ibret vardır. Nitekim: “Vaiz olarak ölüm yeter” denilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.):
“Lezzetleri yok eden ölümü çok anın” buyurmuştur.
“Habîbim de ki: “Kim Cebrail’e düşman olursa (kahrolsun). Çünkü kendinden evvelki kitapları tasdîk edici ve mü’minler için mahza hidâyet ve müjde olanKur’ân’ı Allâh’ın izni ile Senin kalbin üzere o indirdi. Kim Allâh’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mikâil’e düşman olursa şüphesiz Allâh da o kâfirlerin düşmanıdır. And olsun biz sana apaçık âyetler indirdik. Onları fâsıklardan başkası inkâr etmez.” (Bakara s. 97-99)
“Onlar ne zaman bir ahd ile bağlandılarsa içlerinden bir güruh onu bozup dağıtıvermişdir. Hayır onların bir çoğu ahde sâdık kalmak gerektiğine îman etmezler. Onlar ne zaman Allâh katından yanlarındaki kitabı tasdîk edici bir peygamber geldiyse kendilerine kitap verilen o kimselerden bir güruh sanki hakikati bilmiyorlarmış gibi Allâh’ın kitabını sırtlarının arkasına atmış, yani ondan yüz çevirmişlerdir.” (Bakara s. 100-101) (Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.), Bakara Sûresi Tefsiri, 161-162.s.)