Resûlullâh (s.a.v.)’e gelen vahiy, sadece Kur’ân âyetlerinden ibaret değildi. Meselâ Kur’ân- ı Kerîm’de namazın farziyeti konusunda pek çok âyet bulunmaktadır. Ancak namazın ne kadar, ne zaman, kaç rekât ve nasıl kılınacağına dair bir detay yoktur. Ayrıca biz bugün alışmış olduğumuz için namazın ne olduğunu biliyoruz; fakat namazın mahiyetinden hiç haberdar olmayan biri için “salât” kelimesinin anlamı da açık değildir. Gerçek şudur ki, bugün kıldığımız şekliyle namazların mahiyetini, biz Resûlullâh (s.a.v.)’den öğreniyoruz. Burada önemli bir soru cevap beklemektedir: Acaba Resûlullâh (s.a.v.) namazları bugünkü şekliyle bize gösterirken tamamen kendi re’yine göre mi hareket etmiştir, yoksa bu konuda kendisine birileri öğretmenlik yapmış mıdır? Her aklı başında insanın kabul edeceği üzere Resûlullâh (s.a.v.) bunları Cebrail (a.s.)’dan öğrenmiştir. Bunlar Kur’ân- ı Kerîm’de bulunmadığına göre, Resûlullâh (s.a.v.)’e Kur’ân dışında da vahiy geldiğini göstermektedir. Namaz için söylediklerimizi zekât, oruç, hac vb. diğer ibadetler için de söylemek mümkündür. Bu misâlleri şüphesiz daha da çoğaltmak mümkündür. Resûlullâh (s.a.v.)’e ve emirlerine uyulması gerektiğini emreden âyeti-i kerimelerde şöyle buyrulur:

“Resûl size neyi verdiyse alın, neyi men ettiyse ondan sakının!” (Haşr s. 7)

“Sizler için, Allâh (c.c.)’a ve âhiret gününe inananlar için Allâh’ın Resûlü’nde pek güzel bir örnek vardır.”

(Ahzâb s. 21)

“Resûle itaat eden, Allâh (c.c.)’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, biz seni onlara muhafız gönderme-

dik.” (Nisa s. 80)

“Peygamber’in emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir musibet gelmesinden veya elîm bir azaba uğramaktan sakınsınlar!” (Nûr s. 63)

(İbnu’l-Esîr El-Cezerî, Camiu’l-usul)