“Kıyamet gününde Kur’an-ı Kerîm gelecek ve Allah Teâlâ’ya: ‘Yâ Rabbî! Kur’an okuyan kimseyi şeref süsüyle süsle!’ diyecek; bunun üzerine Kur’an okuyan kimse şerefle süslenecek.Yine Kur’an-ı Kerîm: ‘Allah’ım! Ona şeref elbisesi giydir!’ diyecek; hemen o zâta elbiselerin en değerlisi giydirilecek. Sonra Kur’an: ‘Rabb’im! Ona şeref tâcı giydir!’ diye niyâz edecek; o kimseye şeref tâcı giydirilecek. Sonunda Kur’an-ı Kerîm: ‘Yâ Rabbî! O kulundan razı ve hoşnut ol! Senin hoşnutluğundan üstün bir şey yoktur.’ diyerek Kur’an okuyan kimseyi mânevî mertebelerin en yükseğine ulaştıracak.” (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an 18; Dârimî, Fezâilü’l-Kur’an 1).
“Kıyamet gününde, Kur’an-ı Kerîm ile O’nun buyruklarını tutup yasaklarından kaçan mü’minler ortaya getirilecekler. Kur’an’ın önünde en uzun iki sûresi, Bakara ile  Ali İmrân bulunacak. O sırada bu iki sûre, iki bulut gibi görünecek veya aralarında bir nur bulunan iki siyah gölgeliği andıracaklar, yahut bu iki sûre, kıyamet gününde sahiplerini savunmak üzere saf bağlayıp kanat germiş iki kuş sürüsü gibi gelecekler.” (Müslim, Müsâfirîn 253; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an 5).
“Kur’ân’ı mâhir olarak (mahrecini, tecvidini, sesini, kıraatini bilerek) okuyan, şerefli, itaatkâr elçiler olan meleklerle berâberdir. Kur’ân’ı kendisine zor geldiği halde kekeleyerek okuyan kimseye ise iki kat sevap vardır.”(Riyâzü’s-Sâlihîn, 991.)
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim Kur’an’ı okuduktan sonra herhangi bir kimsenin kendisine verilen nimetten daha üstün bir nimete sahip olduğunu düşünürse, muhakkak o, Allah Teâlâ’nın büyüttüğü nimeti küçümsemiş olur.” (Buhari)
“Hiçbir şefaatçı yoktur ki, Allah (c.c.) nezdinde mertebesi Kur’an’ın mertebesinden daha efdal ve üstün olsun. Ne peygamberlerin, ne melek ve ne de başkasının, (yani en büyük şefaatçı Kur’an’dır).” (Müslim)
“Eğer Kur’ân bir deride bulunursa, ateş o deriyi yakmaz.” (Müslim)               (İmâm-ı Gazali, İhya-u Ulumuddin, c. 1 s. 773)