Ehl-i dünya ve ehl-i gaflet lüks, konfor, zevkü safa peşinde koşar ve helâl-haram demeden kazanç hırsı, işret, fuhuş, sefahat ile meşgul olurken; ehl-i iman ve ehl-i İslâm’ın geceyi gündüze katarak Allâh (c.c.)’ün dinine, Resûlullâh (s.a.v.)’in sünnetine hizmet etmesi lâzımdır. Bu hizmetin başında da, hem kendi çocuklarının, hem de Ümmet-i Muhammed’in çocuklarının iyi yetişmesi, üstün ve kemâlli insanlar olması için canla başla, malla çalışılması gelir. Böyle yetişen kimseler Allâh (c.c.)’ün dinini yüceltmek için çalışırlar. Dinsizliğin, ahlaksızlığın, küfrün, isyan ve tuğyanın dünyayı istilâ ettiği bir çağda akıllı ve vicdanlı Müslümanın dinlenme, duraklama bilmeden hizmet etmesi gerekir. Mü’minin tatili Cennet’tedir.
Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat Müslümanları, çeşitlilik içinde bir birlik teşkil ederler. Bu çeşitlilik geniş bir rahmet, büyük bir zenginliktir. Sünnî Müslümanlar esasta bir ve beraber olup, teferruata âit bazı tâli hususlarda ise birtakım tariklere, cemaatlere, meşreplere ayrılmışlardır. Bu hali tabii karşılamak gerekir. Bu çeşitlilik bizim için bir rahmettir. Çeşitlilik bir vazife taksimi, hizmette yarışma demektir. Meşrep ve cemaat taassubuna kapılarak, diğerlerine cephe almak, düşmanlık etmek büyük bir hıyanet ve cinayet olur. Öyleyse, çeşitli tarikatlerin mensupları, şu veya bu efendinin bağlıları birbirlerini hep din kardeşi bilmeli, herhangi bir sürtüşme olmaksızın hizmetler yürütülmeli, bu arada bütün cemaatler birbirleriyle devamlı irtibat halinde bulunmalıdır.
İslâm ümmeti için çok zararlı bir husus da, bazılarının “bana göre…” “benim reyime göre…” “benim görüşüm şöyledir…” şeklinde şahsî fikir beyanında bulunmasıdır. Ehliyeti olmayanlar susmalı, hakikat ehli konuşmalı ve toptan sımsıkı onlara itaat edilmelidir.
(Ahmed Kadızâde, Bîrgîvî Vasiyetnamesi Kadızâde Şerhi, s.237-238)