Şurası muhakkak ki, Türk Milleti İslâmiyet öncesinde de büyük imparatorluklar kurmuştu. Ancak nedense İslâm öncesi Türk devletleri denildiğinde gençlerimizin aklında derhâl şaman inancı gibi İslâm dışı düşünceler belirmektedir. Hâlbuki gerçek hiç de öyle sanıldığı gibi değildir. Türklerin ilk atasının Nuh (a.s.)’ın evlâdı Yafes’ten geldiğini bilmeyenimiz neredeyse yoktur. Yafes isminin Patah veya Yafah’tan geldiği sanılmaktadır. Patah yayılmak, Yafah ise güzel olmak anlamlarına gelmektedir. Nuh (a.s.)’ın oğlu Yafes için duâ ederken: “Allâh (c.c.) Yafes’e genişlik versin, zürriyeti yeryüzüne yayılsın ve Sam’ın çadırlarında otursun” diye duâ ettiği rivayet edilmektedir.
Nuh (a.s.)’ın bu duâsı tam Türk soyunu bulacaktı. Çünkü tarih, tefsir ve kısas-ı enbiya eserlerinde Yafes’in Türklerin atası olduğu özellikle vurgulanmaktadır. Ebûl Gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime’de Yafes’in sekiz oğlu olduğunu belirterek ölmeden önce oğlu Türk’ü yerine oturttuğunu ve diğerlerine: “Türk’ü kendinize padişah bilin, onun sözünden çıkmayın” dediğini ifade eder. Nuh (a.s.)’ın torunu olan Türk ve soyu bu tarihten sonra teşkil ettiği devletlerle tarihte çok önemli bir mevki kazanacaktır. Nitekim onlarla ilgili bilgi veren kaynaklarda Oğuz’un Zülkârneyn (a.s.) olduğu rivâyeti çok güçlüdür. Yine Oğuz’dan sonra idareye geçen nice beylerin çeşitli peygamberlere bağlı olduğu vurgulanmıştır. Bozdoğan Bey’in Davud (a.s.)’a, Korkulu Beyin ise Süleyman (a.s.)’a tabi olduğu kaynaklarda yazılıdır.Şunu da çok iyi biliyoruz ki Türklerin İslâm dairesine girdiği sırada inanç ve yaşantıları İslâmiyet’e çok yakındı. Bu durum onların evvelce sahip oldukları doğru inanç ve itikattan ve beğenilen huylardan kopmadıklarını gösteriyordu. Bu sebeple de Hıristiyan, Yahudi ve Zerdüşt misyo-nerlerinin yoğun faaliyetlerine maruz kaldıkları bir dönemde kolaylıkla İslâmiyet’i seçtiler.
(Prof. Ahmet Şimşirgil, Mızraklı Hakîkât)