Türk-İslam Mefkuresinin Zirvesi

Türk-İslam Mefkuresinin Zirvesi. Türk ve İslâm Tarihi’nin en muhteşem devri Osmanlıların eseridir
Türk ve İslâm Tarihi’nin en muhteşem devri Osmanlıların eseridir. Onlar millî ve İslâmî mefkûrelerin dâhiyane birleşimi, siyasî istikrar ve sosyal adâletleri sâyesinde üç kıtanın ortasında ve Akdeniz havzasında beşer tarihinde “Nizâm-ı âlem” dâvasının en kudretli temsilcileri olmuşlardı.
Osmanlı hânedanı dünyada hiçbir aileye nasîb olmayan büyük ve dâhi pâdişâhları birbiri ardından yetiştirmekle bu devlete yalnız en yüksek hayatiyeti bahşetmedi; onu millî, Îslâmî ve insanî idealler üzerinde ve milletlerin kalbini kazanarak cihân hâkimiyeti mefkûresinin de en sağlam bir teşkilâtı hâline getirdi. İslâm dininin beşeriyeti saadete, adâlete ve insanlığa eriştirmek için ilân ettiği yüksek esaslar ve dünya nizâmı mefkûresi de en ileri derecesini Osmanlı devrinde gerçekleştirmiştir.
Osmanlı imparatorluğu kavimler, dinler ve mezhepler arası sağlam bir âhenk, halk kitleleri arasında sosyal adâlet kurmakla milliyetler arasında hiçbir fark ve tezâda müsaade etmemekle dünya tarihinde milletlerarası en kudretli ve evrensel bir siyasî camiayı teşkil ediyordu.
Osmanlı Devleti ve pâdişâhlarının dâvaları da, kendi tabirleri ile Nizam-ı âlem üzerinde toplanıyor; İmparatorluğun vücûd-ı hikmeti ve cihâdı da bu millî, İslâmî ve insanî esaslara bağlı bulunan bir cihân hâkimiyeti mefkûresine dayanıyordu.
Bu mefkûre cidden Türk, İslâm ve dünya tarihinde en yüce derecesini bulmuş ve müstesnâ bir kudret kazanmıştı. Bu büyük siyasî varlık, eski ve yeni imparatorluklardan farklı olarak, ne dışta istilâ tehditlerine ve ne de içeride çeşitli ırk, din, mezhep mensuplan ve sınıfların huzursuzluk endişelerine maruz bulunmuyordu. Öyle ki imparatorluğun zayıflaması ve emperyalist tahrikler vuku bulmasa idi, 19. asırda, Hıristiyan ve Müslüman hiçbir milletin bu âhenkli ve milletlerarası Osmanlı camiasından ayrılmaları düşünülemezdi.
(Osman Turan, Türk Cihân Hakimiyeti Mefkûresi, s.231-232)