Çok yemenin zararları sayılamayacak kadar çoktur. Çok yiyince kalp kararır, sertleşir ve kalbin nûru gider. Ni¬tekim Habib-i Ekrem (s.a.v.) buyurdu ki: “Çok yemek ve içmekle kalplerinizi öldürmeyiniz. Çünkü kalpler, çok su içinde kalmış ekinler gibi ölür.” (Dârimî) Çok yemek¬te, uzuvların fitnesi, heyecanı, gereksiz ve yanlış şeyle¬re takılması vardır. Zira insanın karnı tok olunca, gözü mâlâyâniye (lüzumsuz şeylere) bakmak, kulağı öyle şey¬leri dinlemek ister. Dili boş sözler söylemek, eli öyle şeyler tutmak, ayağı öyle yerlere gitmek ister. Karın aç olursa, bütün organlar sâkin olup bir şey istemez. Mâlâyâni olan boş şeylere ve haramlara gitmez.
Çok yemekte, anlayış ve ilim azlığı vardır. Çünkü “Ka¬rın tok olursa fetânet kalmaz.” denmiştir. Çok yemekte az ibâdet vardır. Zira insan çok yerse, bedeni ağır olup, uyku bastırır. Duygu ve kuvvetlerine durgunluk gelip, tâate dön¬mekten kalır, atılmış değersiz leş gibi yatıp, uykuya gider. Çok yemekte harama düşme tehlikesi vardır. Çünkü helâl sana az gelir. Haram ise her yandan çokça gelir. Yene¬cek şeyleri kazanmakta, pişirmek ve hazırlamakta, mide¬de saklayıp sindirmekte, dışarı atmakta ve sebep olduğu hastalıklardan kurtulmakta çok meşguliyetler ve meşakkat vardır. Kalp ve beden meşakkatte olur.
Çok yemekte, ölüm hastalığının şiddetli olması vardır. Nitekim hadîs-i şerîfte: “Ölüm hastalığının şiddeti, dün¬ya lezzetleri miktarıncadır. Yemek ve içmek de dünya lezzetlerindendir. Bunları çok yapan, o şiddeti çoğalt¬mış olur.” buyrulmuştur. Çok yemekte, âhiretin noksanlığı vardır. Nitekim âyet-i celilede “Dünyadaki hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sür-dünüz.” (Ahkâf s. 20) Çok yemekte ar ve ayıplanma vardır. Şehvetlerini terk etmelidir. Çünkü dünyanın helâlinden he¬sap, haramından azâb vardır.
(Erzurumlu İbrahim Hakkı (k.s.), Marifetnâme, s.600)