Yüce Allâh (c.c.)’a sığınmaya tevbe denir. Müritlerin ilk adımı ve Allâh yolunda yürüyenlerin yolunun başlangıcı tevbedir. Hiçbir insan tevbesiz kalamaz. Zira doğumdan ölüme kadar günâhtan uzak olmak yalnız meleklere mahsustur. Günâh ve isyana gömülmek, bir ömür boyu Yüce Allâh’ın emir ve yasaklarına aykırı davranmak da şeytanın görevidir. Tevbe ederek günâhtan vazgeçip, taat yoluna dönmek ise Adem (a.s) ile onun çocuklarının işidir.
Yüce Allâh (c.c.) bütün insanlara tevbe etmeyi emrediyor ve buyuruyor ki: “Ey müminler, kusurlarınızdan dolayı Allâh’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.” (Nur s. 31)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Güneş batıdan doğmadan önce tevbe edenin tevbesi kabul olunur.” “Günâhtan dolayı pişmanlık duymak tevbedir.” “Yüce  Allâh can boğazdan çıkıp gargara noktasına gelinceye kadar tevbeyi kabul eder.”
Tevbe marifet ve imân ile başlayan bir nurdur. Günâhların, öldürücü bir zehir olduğu bu nur ile anlaşılır. Bu öldürücü zehirden çok yediğini öğrenen kimse korku ve pişmanlık duyar. Zehir içtikten sonra korkup pişman olan ve elini boğazına sokarak zehiri dışarıya çıkarmaya çalışan insan gibi. Nefsî arzularına kapılıp şehveti önce bal gibi gören, sonra da bunun içinde öldürücü zehir olduğunu anlayan kimse, derhal yaptıklarına pişman olup, korkuya kapılır ve ihlas ve samimiyetle Allâh’a (c.c) tövbe istiğfar eder.
(İmâm Gazâlî, Kimyayı Saadet,  s.527)