Tevbe işlerin en mühimmidir. Bütün Sâdât-ı Kiram Dîn-i
islâm’ın koyduğu bu vecîbeye hassasiyetle dikkat etmişler ve
irşâdda bulunmuşlardır.
Şeyhü’l-İslâm Abdullah el-Ensârî der ki: “Allâh Te’âlâ hazretleri:
“Tevbe etmeyenler zâlimlerin tâ kendileridir.” buyurmuş ve
zulmü tevbe etmeyene nisbet etmiştir.”
Tevbe, ancak tevbenin ne demek olduğunu bilip de edilirse
sahîh olur. Bunda üç şey lâzımdır: 1- Kişi tevbe etmediği takdirde
ismetten soyunduğunu bilmelidir. 2- Tevbe etmeye muvaffak
olduğu zaman ferâhlamalıdır. 3- Allâh (c.c.)’un onu her an gördüğünü
ve kalbine her an nazar ettiğini bilmelidir.
Tevbenin üç şartı vardır. 1- Günâhtan nedamet 2- Allâh
(c.c.)’a tazarru’ ile i’tizâr (günâhını söyleyerek tevbe etmek) 3-
Günâhdan kopup ayrılmak. Bir daha o günâhı işlememeye azm
ü cezm etmek.
Tevbenin hakîkati üçtür. 1- İşlediği günâhı, cinayeti büyük
görmek, 2- Yaptığı tevbeyi kusurlu ve yetersiz görmek, 3- Yaradılışı
îcâbı özürlerinin Cenâb-ı Hakk tarafından affını dilemek.
Tevbenin hakikâtlerinin sırrı üçtür: 1- Takvâsını kirden temizlemek.
2- Günâhını unutmamak. 3- Dâima tevbesinden tevbe
etmek. Çünkü Hakk Te’âlâ: “Ey mü’minler hepiniz birden Allâh’a
tevbe edin ki felâh bulasınız.” buyurmuştur.
Tevbenin esrarının letâifi üçtür: 1- İşlediği günâha, cinayete
bakmak, 2- Allâh (c.c.)’un o cinayet hakkındaki hükmüne bakmak,
3- Her ikisini mukayese edip Allâh (c.c.)’un o günâha o cezayı
vermekteki murâdını, sebebini anlamaya çalışmak. Burada
Allâh (c.c.)’un iki muradı vardır:
Birincisi: Allâh (c.c.)’un verdiği hükümde Allâh (c.c.)’un mutlak
izzetini, kulunun ayıbını örtmekte ne kadar kerem sahibi olduğunu,
Allâh (c.c.)’un kulunu bir cinayetle helak edivermeyip
ona tevbe mühleti vermekteki hilmini, özürünü kabul etmekteki
lütufkârlığını, kulunu mağfiret etmekteki lütf-u ihsanını bildirmek,
göstermek.
İkincisi: Kulunun üzerinde adlinin hüccetini gösterip onu
günâhından dolayı hüccetine bağlı olarak cezalandırdığını anlatmak
içindir. (Muhammed b. Abdullah Hanî, Âdâb, 126. s.)