Sâlih amellerin çokluğu ile hâsıl olmayan fayda, kusûrlu da olsa, Resûlullâh (s.a.v.)’e husûsi bir istinâdda bulunmak sebebiyle elde edilmektedir.
Hz. Âişe (r.anhâ) buyuruyor ki: “Hâcetin verilmesinin anahtarı, ondan önce hediye vermektir.”
Salevât, hâcetten önce verilen hediye gibidir. Biz Allâh’a hamd ettiğimiz zaman, Allâh bizden râzî olur. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz üzerine salevât hediye ettiğimiz vakit, O (s.a.v), hâcetin verilmesi için Allâh katında şefâatte bulu­nur.
Cenâb-ı Hakk bir âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:
“Ona (ma‘nen yaklaşmaya) vesîle arayın”
Resûlullâh (s.a.v.)’in duâsı geri çevrilmez. Allâhü Te‘âlâ’nın velîleri vâsıtası ile sizin dilekte bulunmanızdaki hüküm de böyledir. Melek, onlara bu hâcetin verilmesinde haber ulaştırır, evliyâullah da o kimse için şefâatte bulunur.
Evliyâ ve sâlihler de safvette, tâatte, ubûdiyetin edeble-rini bilmekte, kendilerinden aşağıda bulunanlara bu husûs­ta vâsıta olmakla beraber, kendilerinden üstün zâtları Allâh katında kendileri için vâsıta ittihâz ederler. Nitekim peygam­berler de Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizi kıyâmet gü­nünde kendileri için vâsıta edineceklerdir. İmâm Mâlik, Ebû Câfer el-Mansûr’a “Yüzünü Resûlullâh (s.a.v.)’den başka tarafa çevirme. Zîrâ O (s.a.v), hem senin hem de baban Âdem’in vesîlesidir” demiştir. Şüphe yok ki bu, onlardan ve insanların tamâmından sâdır olmuş bulunmaktadır. O, Allâ­hü Te‘âlâ’dan bir şey talep etmekteki edebinin kemâlinden dolayı, kulun güzelliklerinin en ileride olanı, Azîz ve Celîl olan Rabbi ile birlikte olma hâlinin edep hudûdunu koruma­sıdır. Artık peygamberler ve asfiyâdan olan zâtlar ile meded dilemeyi engellemek red olunmuştur. Onun yasaklamasına hükmetmek gibi sözlere kulak verilmez; zîrâ makbûl bir hü­küm değildir.
(Yûsuf en-Nebhânî, Şevâhidü’l Hakk, 230-231.s.)