Mürîd, kendisine lâyık görmediği şeyi, başkalarına da lâyık görmez. Kendisine ve halka çok faydalı olan hayırlı şeylerde çalışıp gayret eder. Daima iyi arkadaş edinir. Halkın tiksinip eziyet duyduğu şeylerden ziyade sakınır. Kalb inciten, hatıra dokunan sözler, asık surat, çirkin muamele, latife yollu olsa dahi hiç kimseye eziyet etmez. Hemen herkesin yanında beğenilen, makbul olan, güzel duâya, övülmeye sebeb olacak fiil, söz, hal ve huya davranışlarını ve duruşlarını uydurur.

Mürîd, sıkılan, yardıma muhtaç olan kimselere dahi, gücü yettiği kadar eli ile, dili ile, parası ile yerine ve duruma göre yardım etmelidir. Küçük büyük, hemen herkese saygıda ve gözetmede kusurlu olmamalıdır. Kalbler yapıp gönüller almalıdır.

Eski arkadaşlık, dostluk haklarını da gözetmek gerekir. Beşeriyet icabı bazı şeylerden dolayı bir incinme vaki olursa, eski hakları bir yana atmamalı, affederek gücenmekten vazgeçmelidir. Özellikle vaktiyle büyük küçük iyilik gördüğün zatı ve hizmetinde bulunanları unutmamalı; gücün yettiği kadar güzel karşılık vermelidir. Bunun için bir fincan kahvesini içtiğin kimseyi övmeli, güzelce karşılık vermeli, kırk yıl hayır duâdan unutmamalıdır. Gece gündüz onu yad etmelidir. Böyle yaparsa, o bir fincan kahvenin hakkını ödemiş olur. Ama, bundan sonra da, o kimseyi bırakmak, eski hakları gözetmemek sayılır. Diğer hakları, Cenab-ı Hâkk’ın hakkını da buna kıyas etmelidir. Zira; “İyiliğe iyilik, her kişinin kârıdır; kötülüğe iyilik er kişinin kârıdır.” denilmiştir. Nitekim, bir başka yerde şöyle anlatılmıştır: “Bir kimseden zarar gelirse, ona karşılık affetmek, ona iyilik etmek, kırılmak, aleyhine bir söz işitildiği zaman hemen lehine duâ etmek; haddini bilmeye ve derviş olmaya alâmettir.”

(Mehmed Nuri Şemseddin Nakşibendî (k.s.), Miftâhu’l-Kulûb, s.399)