Tasavvuf yolunun başında, bu yolun şeriatla ilgili olan sebebine teşebbüs; sahih itikad ile yararlı ameldir. İtikadı, Ehl-i Sünnet itikadı düzeyine getirmek gerekir. Şeriat emirlerini de bilip gereği ile amel etmelidir. Bundan sonra da tarikata lâyık olan sebebe teşebbüs etmelidir. Bu da insanın kendisini, kâmil bir mürşide teslim etmesidir. Bundan sonra, o zattan ne gibi emir gelirse, ona göre davranmaktır; bunun için çalışıp gayret etmelidir.

Eğer bir kimseye, kâmil mürşide ulaşmak nasib olmamış ise, tarikatı inkâr edici olmamalıdır. Allâh (c.c.)’un velî kullarını sever olmalıdır. Allâh (c.c.)’un veli kullarını dinlemeli, kitaplarını okumalıdır; her dinleyip okudukça, Allâh (c.c.)  rızası için bir Fatiha okuyup sevabını, sözünü dinlediği ve kitabını okuduğu zatın ruhuna hediye etmelidir. Onların gereği ile amel etmeyi de Cenab-ı Hâkk’tan dilemelidir.

Hakikatin ve marifetin yeri kalb olduğundan, onun tercümanı da haldir. Bunun için de: “Hal, kal ile (sözle) bilinmez.” denilmiştir. Şeriatın ve tarikatın yeri de lisandır. Bunun tercümanı da kâldir. Bu bakımdan, şeriatı ve tarikatı sözle anlatmak daha kolaydır. Şeriata teşebbüs etmek için, ilmihal ve fıkıh kitaplarına başvurmak gerekir. Bu teşebbüsün esası da, şeriatın emirlerini yürütmeye çalışmaktır. Tarikata lâyık bir şekilde sebeplere teşebbüş edilirse, inşaallah kolay yoldan, hakikata ve marifete dahi yol açılır. Diğer şartların da yerine getirilmesi ile, insaniyet mertebesine ulaşılır.

Tarikata lâyık sebebine teşebbüs için şunları yapmak gerekir: İnsanlık arayan bir kimse, cümle halk ile hoş geçinir. Bütün insanlara karşı güleç yüzlü, tatlı dilli olur. Elinden ve dilinden hiç kimse incinmez. Elinden geldiği, gücü yettiği kadar bütün yaratılmışlara karşılık beklemeden ve ard niyet beslemeden iyilik etmeyi kendisi için alışkanlık haline getirir. Himmeti, gayreti yüksektir.

(Mehmed Nuri Şemseddin Nakşibendî (k.s.), Miftâhu’l-Kulûb, s.398)