Ahmed er-Rufâi (k.s.) şöyle buyurmuştur: “Efendiler! Haris buyurdu ki, Beyazıd-ı Bistâmî buyurdu ki…, Hallac-ı Mansûr dedi ki… gibi sözler ediyorsunuz. Bu ne hâldir? … Sizler bu sözlerden önce; Şafiî dedi ki, Ahmed b. Hanbel dedi ki, İmâm-ı Âzam dedi ki gibi sözler söyleyiniz. Önce, kesin ve açık olan kulluk muâmelelerinizi sıhhâte kavuşturunuz. Sonra da, diğer sözlerle faydalanmaya çalışınız. “Haris dedi, Ebû Yezid dedi” gibi laflar ne noksanlık getirir ne de fazlalık. Şafiî buyurdu, Malik buyurdu gibi (onların fetvâlarını aktarmaya başlangıç olan bu misilli cümleler) yolların en kolayı, mesleklerin Allâh (c.c.)’a en yaklaştırıcı olanıdır. Şerîatın sütunlarını, ilim ve âmel ile güçlendiriniz. Sonra da ilmi hükümlerin ve âmellerdeki hikmetlerin derinliklerine himmetlerinizi yöneltiniz. İlim meclisi, bir adamın bilgisizce farz ibâdetlerden ayrı olarak yaptığı yetmiş senelik nâfile ibadetinden daha üstündür. Âyet: “De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer s. 9)
Tarîkat şeyhleri ve hakikat meydanlarının süvarileri sizlere diyorlar ki; “Bilgelerin (âlimlerin) eteklerine sarılınız.” Size, felsefeye dalınız demiyorum. Fıkhı derinlemesine öğreniniz diyorum.”
SORU: “Kalbim temiz, tesettüre girmeme gerek yok” fikri doğru mudur?
CEVAP: “Ben kalbimi temizledim.”, “Baş örtmek İslâm’ın şartı değil.” diyerek tesettür emrinden muaf olunamaz. O takdirde bütün günâhlar mübâh olmalı, çünkü hiçbiri İslâm’ın şartı değil. Kalbimiz temiz olsun yeter!
Hâlbuki kalbin temiz olması, çirkin huyların giderilmesi, insanı, Allâhü Teâlâ’nın emir ve yasaklarını yaşamaya mecbur eder. Tasavvufun amacı da budur. Bir kimse, önemli olan kötü huyları temizlemek, tesettür kalpte olur derse ve insanları buna teşvik ederse Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’e itiraz ve iftira etmiş olur. Böyle kimselerin de hükmü bellidir!(Hâkk Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.229)