Tasavvuf, çeşitli haksız ithamlara maruz kalmıştır. Bazı tasavvuf münkirlerinin tasavvufu sürekli zemmetmelerine, tasavvuf ehlinin büyüklerine karşı adeta harp açmış olmalarına rağmen, ders kürsülerinde ve Cuma namazlarında daha önceki ithamlarından hâyâ etmeden bu tasavvuf ehli büyüklerinin sözlerini insanlara nakletmeleri şaşırtıcı bir çelişkidir.
Onlar, hiç utanmadan ve gayet rahat bir şekilde: “Fudayl bin İyaz dedi ki, Cüneyd Bağdadi dedi ki, Hasan Basri, Sehl bin Tüsteri, Muhasibi ve Bişri Hafi dedi ki” diyerek nakiller yapabilmektedirler. Bu zatlar, tasavvufun imamları, kutupları ve temel taşlarıdır. Tasavvuf kitapları, bunların sözleri, menkıbeleri ve hayat hikayeleri ile doludur.
Tasavvufun temelini atan bu büyük insanların durdukları yeri anlayabilmek için, onların sözlerine kulak verelim:
Cüneyd Bağdadi şöyle der: “Peygamberimiz (s.a.v.)‘in yoluna ve sünnetine uymak ve onun izini takip etmekten başka bütün yollar insanlara kapalıdır. Çünkü bütün hayır yolları, sadece Peygamberimiz (s.a.v.)’e, onun izini takip edip ona tabi olanlara açıktır, başkasına değil.”
Bayezid Bestami bir gün talebelerinin yanına gelmiş ve şöyle demiştir: “Kalkın ve şu Allâh’ın dostu diye bilinen falan adamı ziyaret edelim.” Bayezid Bestami, talebeleri ile beraber dışarı çıktığında o adamın mescide doğru geldiğini fakat gelirken de kıble yönüne tükürdüğünü görür. Bunun üzerine Bayezid Bestami, yolunu değiştirip ona selam vermeden geri döner ve yanındakilere: “Resûlullâh (s.a.v.)’in bir edebini yerine getirmekte kendisine güvenemediğimiz birisinin, sahip olduğunu iddia ettiği velayet ve sıdk makamlarında olduğuna nasıl güvenebiliriz” der.
(Muhammed Alevi Maliki, Mefâhim)