Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri:
“İnsanlar helak olmuşlardır. Ancak âlimler müstesna. Âlimler helak olmuşlardır, ilmiyle amel edenler müstesna. İlmiyle amel edenler de helak olmuşlardır, ihlâs sahipleri müstesna. Muhlis olanlar da büyük bir tehlike üzeredirler.” (Keşfû’l-hafâ) buyurmuşlardır.
Yani insanlar Cenâb-ı Hakk’a karşı dünyada vâki olan günahları sebebiyle ilâhî adaletin gereği olarak ölümden sonra azâb görecekler ve lâyık oldukları cezaya çarptırılacaklardır. Ancak bu cezadan müstesna olanlar İslâmî kuralları ve şer’î hükümleri âlimlerden öğrenmiş olan kimselerdir. Şu kadar varki bunlar, ilimleriyle amel etmedikleri müddetçe, meselâ Namazın şartlarını ve erkânını öğrenip Namaz kılmadıkça, uhrevî azâbtan yakalarını kurtaramazlar. Diğer bir şart da ihlâstır. Nefislerini tezkiyeye tabî tutmayanların kibir, hased, riya ve cimrilik gibi kötü huylardan temizlenmeyenlerin amel ve ibâdeti, Allah (c.c.)’ın kabûlüne takdim etmeye lâyık olamayacağından, onlar da afv ve inâyet-i ilâhî yetişmedikçe azâbtan kurtulamazlar. Nitekim Allâhu Teâlâ: “Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır.” (Ra’d s. 39) buyurmuştur.
Şunu da ifâde edelim ki, ilim öğrenmek olsun, ilim ile amel olsun, bunların ikisi de zahiri ve cismani amellerden sayıldığına göre herkes için istediği zaman ve mekânda gerçekleştirilmesi mümkündür. Fakat bedenî hastalıklardan kurtulmak bir doktorun tedavisine muhtaç bulunduğu gibi, yukarıda beyan edilen kibir, hased gibi kalbi hastalıkların da ma’nevî bir doktorun tedavisine şiddetle muhtaç bulunduğundan gafil olmamak lazımdır.
Peygamberimiz (s.a.v.): “Zikrullâh, kalplerin şifâsıdır.” (Keşfu’l-hafâ) buyuruyor. (Buhari) İşte bu ihtiyaç ve bu lüzum üzerine gizli zikrin öğretilip mü’minlere telkin edilmesi Hz. Ebubekir-i Sıddîk (r.a.)’e, açıktan zikrin telkin edilmesi de Hz. Alî (r.a.)’e tevdî buyrulmuştur.
Yani Cenâb-ı Hakk zahiri ilimleri öğrenip öğretmek için her zaman âlimler yetiştirmiş olduğu gibi bâtınî ilimleri de öğretmek için tarikat erbâbını eksik bırakmamıştır.
(Muhammed Es’ad Erbilî (k.s.), Mektûbât, s.91)
8 Ocak, Mevlâna Takvimi