16. asır, Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli makamlarında görev almış önemli ve ilginç simaların iyiden iyiye yükselişine yahut bunların göz kamaştırıcı bir şekilde ortaya çıkışına tanıklık eder. Bu simalar, resmî görevlerinin yanı sıra, ilgilendikleri bilim dalları ve sanatlarla ilgili olarak vücuda getirdikleri eserlerle, yaşadıkları devrin kültürel ortamını etkilemiş ve sonraki zaman dilimlerine de tesir etmeyi başarmışlardır. Onların birkaç dalda eser kabiliyeti, genelde İmparatorluk’ta, özelde ise Payitaht’ta var olan eğitim ve kültürel ortamın yapısına dayanır. Bu yapının ortaya çıkardığı önemli isimlerden biri de Matrakçı Nasûh’tur.

Nasûh, Kanunî tarafından verilen beratla artık Osmanlı topraklarında “üstat” ve “reis” olarak tanınmıştır. Silahların nasıl kullanıldığını ve dövüş yöntemlerini üzerine Tuhfetel-Guzât adlı bir kitap yazmıştır. Bu kitapta yay, ok, kılıç, topuz, kargı ve mızrağın nasıl kullanılacağını ve süvâri talimlerini ayrıntılı olarak ele almış ve bunları krokilerle zenginleştirmiştir. Bir tarihçi olarak da önemli yapıtlar veren Nasûh, Kanunî’nin emriyle Taberi Tarihi’ni Türkçeye tercüme etmiştir. Bu tercümeyle yetinmeyen Nasûh, Tarih-i Sultan Bayezid ve Sultan Selim ile Tarih-i Sultan Bayezid adlı iki kitâp daha yazar. Bu kitaplarında ise mezkûr padişahların dönemlerindeki olayları anlatmıştır. Onlarca eserin sahibi, mübâlağa sevmeyen, boş gezmeyen, gezdiği yerleri çok iyi gözlemleyen, zamanını matematik, tarih, hat, minyatür gibi konulara ayıran, dâhî ve ağır başlı bir şahsiyet olan Matrakçı Nasûh’un Kanunî’nin I. İran Seferi’ne ait minyatürlü eseri Mecmu’-ı Menazil olarak bilinmektedir.

Nasûh’u, eserlerinde menziller ve minyatürler vasıtasıyla önemli coğrafî bilgiler veren bir “tarihçi” olarak tanımlamak daha doğru bir yaklaşım olmakla birlikte onu tanımlayan iki ana sıfatın “tarihçi ve silahşör” olduğu gerçeği dikkatlerden kaçırılmamalıdır.

(Davut Erkan, Matrakçı Nasûh’un Hayatı ve Eserleri Üzerine Notlar, s.181-192)