Gerçekten takva, bütün hayır çeşitlerini içinde toplayan bir haslettir. Takvanın hakikati, Allah’ın itaati ile O’nun azâbından korunmaktır. Takvanın, bir şey ile korunma mânası, “Falan kendisini kalkanı ile korudu” cümlesinde de kullanılmıştır.
Takvanın aslı, ilk olarak şirkten sakınmaktır. Ondan sonra günah ve kötü işlerden sakınmak gelir. Sonra şüpheli şeylerden sakınmak, ondan sonra da seni ilgilendirmeyen boş işleri terketmek gelir.
Anlatıldığına göre Bâyezid-i Bistâmî bir gün camiye girdi, asasını bir yere dikti. Asâ zayıf dikildiği için düştü ve yan tarafta bir ihtiyarın dikili asasının üzerine geldi, onu da düşürdü. İhtiyar yere eğilerek asasını aldı gitti. Bâyezid, ihtiyarın peşinden evine kadar gidip kendisinden hakkını helâl etmesini istedi; sebebini de şöyle açıkladı: “Senin yere eğilmene ben sebep oldum. Asamı gevşek bir şekilde dikmeseydim, senin asanın üzerine düşüp onu düşürerek seni yere eğilmeye mecbur etmezdim. Bunun için senden helallik istiyorum.” Sehl b. Abdullah-ı Tüsterî şöyle demiştir: “Kul için Allah’tan başka yardımcı yoktur. Onun için tek delil Hz. Resûlullah’tır. Asıl azık takvadır. Gerçek amel ise takva üzere sabretmektir.” Ebû Muhammed-i Cerîrî şöyle der: “Kim, kendisi ile Allah arasında takvayı ve murakabeyi çok sağlam yapmazsa o, keşif ve müşahedeye ulaşamaz.” Nasrâbâdî ise şöyle der: “Takva, kulun yüce Allah’tan gayri her şeyden sakınmasıdır.” Sehl b. Abdullah-ı Tüsterî şöyle demiştir: “Takvasının sahih ve güzel olmasını isteyen kimse, bütün günahları terketsin.”
Nasrâbâdî demiştir ki: “Kim takvaya yapışırsa, dünyadan ayrılmayı özler; çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Takva sahipleri için âhiret yurdu daha hayırlıdır; düşünmüyor musunuz?”Ebû Abdullah-ı Rûzbârî demiştir ki: “Takva, seni Allah’tan uzaklaştıran şeylerden sakınmaktır.
(İmam-ı Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, s. 263-268)