Günümüzde dini ilimler alanında, tam mânâsıyla yetişmiş ilim adamı sayısının fazla olmaması sünnete sarılmaya önemli bir engeldir. “Allah ilmi, insanlara lütfettikten sonra onu (hafızalardan) çekip almaz, ilmi, ulemâyı almak suretiyle kaldırır” (Buhâri) hadîsinin devamında, âlimlerin eksileceğinden onların yerine câhillerin önder kabul edileceğinden söz edilir. Gerçek mânâda ilim adamının eksildiği sebebiyle meselelerin çözümünde ve insanlara izahında yetersiz kalınmaktadır. Bundan daha vahimi, aklına estiği gibi konuşanlar artmış, dinin kaynaklarına dayanmayan şahsî görüşler İslâm adına takdim edilir olmuştur. Diğer yandan ilim ile meşgul olanların kötü örnek olması da sünnete yönelik engellerin temelindeki önemli bir etkendir. Halk, kendilerinden daha bilgili olanları örnek alır. Meselâ, ilim adamlarının yanlış davranışlar ve sünnet karşıtları karşısında susmaları kötü gidişatı kolaylaştıran ve onu tabii gösteren bir anlayışa sebep olur. Aynı şekilde ilimle meşgul olanların İlmî olmayan bir tavır göstererek konuları iyice araştırmadan görüş belirtmeleri, toplumun din anlayışında karmaşaya sebep olmaktadır. İlimle meşgul olan bazı kişilerin kendilerini her konuda konuşmaya yetkili görmeleri de bir başka etkendir. Hatta bu kimseler Sünneti, kendi koydukları kurallara uygunsa kabul etmişler, sünnet onlara ters düştüğünde ise sünneti reddetmişlerdir. İlim adamı olarak bilinen ancak iyi yetişmemiş bir kimsenin zorda kaldığı zaman kendi aklına göre konuşması, önemli bir engeldir. Hz. Ömer (r.a.), şu sözüyle onları tanımlamıştır: “Kaynaklara dayanmadan görüş belirtenler, sünnetlerin düşmanıdır, sünneti muhafaza onlara güç geldi, anlamak da ellerinden kaçtı. Onlar, kendilerine soru sorulduğunda “bilmiyorum” demekten utandılar, sünnetleri kendi görüşlerine göre söylediler, onlardan kaçın. Çünkü onların kendileri sapmış ve başkalarını da saptırmışlardır.”
(Beğavi) (Doç. Dr. Aynur Uraler, Sünnete Uymanın Engelleri)