Hz. Ömer (r.a.)’den rivâyetle Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Allâh (c.c.)’un Kitâb’ından size herhangi bir hüküm verilirse, onunla âmel vâcibdir, terk edildiğinde özür kabûl edilmez. Eğer aradığınız hükmü Allâh (c.c.)’un Kitâb’ında bulamazsanız benim sünnetime tâbi olunuz. Sünnetimde de o hükme âid bir şey bulamazsanız, ashâbımın sünnetine sarılınız. Zirâ ashâbım gökteki yıldızlar gibidir. Herhangi birinin sünnetine sarılırsanız hidâyete erersiniz. Ashâbımın ihtilâfı da sizin için bir rahmettir.” (Beyhâki) Hadîs-i Şerîf’te: “Nebîler ve Resûller müstesnâ Ebû Bekir’den daha fazîletli bir kimsenin üzerine güneş ne doğdu, ne battı” buyuruluyor. İşte Ebû Bekir Es-Sıddîk (r.a.) Efendimiz: “İslâm’dan başka dîn, Kur’ân-ı Kerîm’den derc edilmiş ahlâktan başka ahlâk, Nebî (s.a.v.)’in yolundan başka doğru yol var mı? Resûlullâh (s.a.v.) bu ümmeti başıboş ve perîşân ve bâtıla yönelebilecek ve hâkkdan gâfil, bakıcısı yok, yedicisi yok mu bıraktı sanırsın? Öyle değil. Vallâhi! Râbb Te‘âlâ Hazretleri’nin dergâhına, rızâsına, cennetine yürümeyi niyâz etmeden önce, Allâh (c.c.)’un rızâsına ve cennetiyle cemâliyle müşerref olmanın bütün alâmetlerini, şartlarını apaçık ortaya koydu, onları besbelli hâle getirdi, yolları belirledi; durakları ve gidilecek kanalları hazırlayıp ta‘yîn etti ve bu yoldaki bütün kolaylıkları tesbît ve te‘mîn etti.” (Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (k.s.), Hz. Ebû Bekir Sıddîk (r.a.), s.119-121) Mü’minin tek hedefi, Allâhü Te‘âlâ’nın rızâsına ermek, cennet ve cemâl-i bâ-kemâliyle şereflenmektir. Bu da ancak efendimiz, kurtarıcımız, bir ve birtek önderimiz Resûl-i Kibriyâ (s.a.v.) Efendimiz’in ve O (s.a.v.)’in Yüce Ashâbı (r.a.e.)’in sünnetlerine uymakla mümkündür. Bunun yolu da sünneti önce hakîkî âlimlerden öğrenmek; öğrendiğini yaşamak; yaşadığını öğretmek ve öğrettiğini de yaşatmaktan geçer. (Muhammed Abdurreşid En-Nûmanî, İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (r.a.)’in Hadis İlmindeki Yeri, Önsöz Kısmı)