Ahzâb süresindeki; “Allâh (c.c.) ve melekleri Peygamber’e salât etmektedirler; ey imân edenler, siz de O’na salat edin!” âyeti nazil olunca, Müslümanlar bu salât’ın nasıl yapılacağını bilemediler, çünkü Âyet i Kerîme’de bu konuda herhangi bir bilgi yoktu. Bunun üzerine konuyu Resûlullah (s.a.v.)’e sormuşlar ve O (s.a.v.) de kendilerine salli -bârik duâlarını öğretmişti. (Buharî)
İşte bu anlamda sünnete ihtiyaç vardır. Bir Hadis-i Şerif’te; “Cibril, Resûlullah (s.a.v.)’e Kur’ân’ı indirdiği gibi sünneti de indirdi” buyrulur. (Dârimî, Mukaddime, s.49)
Bu Hadis-i Şerif sünnet olarak bilinen şeylerin, O’nun tarafından kendisine bildirildiği gösterir. Hatta Resûlullah (s.a.v.)’in herhangi bir konuda yanlış yapmaktan veya yanlış konuşmaktan korunduğu da herhalde inkâr edilemez.
Resûlullah (s.a.v.)’in sözlerinin vahiyle irtibatlı olduğunu gösteren pek çok örnek vardır. O (s.a.v.)’in pek çok sözünün, vakiaya uygun düştüğü halde Kur’ân’da o konuda herhangi bir bilginin bulunmaması, o sözün vahiyle irtibatını gösterir. Ayeti-i Kerimelerde şöyle buyrulur:
“Rabbin adına yemin olsun ki, onlar, ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem kılmadıkça, sonra da senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe, asla imân etmiş sayılmazlar.” (Nisa s. 65)
“Allâh ve Resûlü bir hüküm verdiği zaman, mü’min bir erkek ve kadının, o konuda asla tercih hakkı yoktur. Hatta kendi özel işleri bile olsa…” (Ahzâb s. 36)
Resûlullah (s.a.v.)’in verdiği hükmün, kesinlik ifâde edeceğini belirten âyetler yanında, bizzat Rasûlullah (s.a.v.) de, bunu şu Hadis-i Şerifleriyle dile getirmişlerdir:
“…Allâh Rasûlü (s.a.v.)’in haram kıldığı şeyler, Allâh (c.c.)’un haram kıldıkları gibidir.”
(İbnu’l-Esîr El-Cezerî, Camiu’l-usul)