Sultan Abdülhamîd Han, şehzadeliği sırasında zamanını ibâdetle, din ve fen ilimlerini öğrenmek, ata binmek, silâh kullanmak ve spor yapmakla değerlendirdi. Çok kültürlü, şahsı için iktisatlı, hayır ve hasenâtı için pek cömert, ileri görüşlü, dış siyâsette fevkalâde maharetli, yerli ve yabancı basını devamlı tâkib eder, her şeyi iyi öğrenmek isterdi. Fevkalâde bir zekâ ve hafızaya sahipti. Çok nâzikti, herkesin gönlünü almasını iyi bilirdi. Tahta geçtikten sonra ise zaman zaman, haber vermeden, çeşitli câmilere gidip, halkın arasında aynı safta namaz kılardı.
Sultan Abdülhamîd Han, aynı zamanda İslâmiyetin emirlerini yapmakta ve yasaklarından kaçınmakta son derece hassasiyet gösterirdi. Abdestsiz yere basmazdı. İslâm’a aykırı yurt içinde ve dışında zararlı neşriyat yapılmaması, müslüman evlâdlarının dinlerini ziyana uğratmamaları için mümkün olan her hizmet ve faaliyeti yürütmüştür.
Abdülhamîd Hanın bu hassasiyetini şu hadiseyle gözler önüne serilmiştir. Sultan Abdülhamîd Han, âcil iş zuhur edince, gecenin herhangi bir vaktinde uyandırılmasını ister, ertesi güne bırakılmasına rızâ göstermezdi. Bu hususta mâbeyn başkâtibi Esâd Bey, hâtırâtında şöyle demektedir.: “Bir gece yarısı, çok mühim bir haberin imzası için Sultân’ın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım, yine açılmadı. Acaba Sultan’a bir emr-i Hak mı vâki oldu? diye endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım, açıldı. Sultan, elinde havlu ile yüzünü kuruluyordu. Tebessüm ederek; “Evlâd, bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Daha ilk kapıyı vuruşunuzda uyandım. Abdest aldım. Onun için geciktim. Ben bu kadar zamandır bu milletin hiç bir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzâlıyayım” dedi. Besmele çekerek imzaladı.”
(Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, c.1, II. Abdülhamid Han Bahsi)