Hz. Ömer (r.a.) bir gün arkadaşlarıyla birlikte, cüzzama yakalanmış ve aynı zamanda kör, sağır ve dilsiz olan birisinin yanından geçerken onlara “Şu adamda Allâh’ın nimetlerinden bir şeyler görebiliyor musunuz?” diye sordu. Onlar da “Hayır!” dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) şunları söyledi: “Görmüyor musunuz bu adam küçük abdestini rahatlıkla yapabiliyor; idrarı, sağa-sola kıvranmasına gerek kalmaksızın kolay bir şekilde çıkıyor. İşte bu da Allâh’ın bir nimetidir. İnsan bunu ancak küçük abdestini yapamadığı zaman anlar.” Hz. Ömer (r.a.), Ebu Musa el-Eş’arî’ye şu mektubu yazdı: “Bu dünyada sana verilen rızıklarla yetin. Çünkü Rahman, rızık bakımından bazı kullarını diğerlerinden üstün kılmıştır. Bu, Allâh Te’âlâ’nın kullarını denediği imtihanlarından biridir. Böylece O, kendisine bol rızık vermiş olduğu kişinin bunun şükrünü eda edip etmediğini denemektedir. Rızkın şükrü ise Allâh Te’âlâ’nın onun için koymuş olduğu hakların ödenmesidir.”
Hz. Ali (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Nimetin artışı şükre bağlıdır. Şükür arttıkça nimet de artar. Bu ikisi aynı ipte ve yan yana bulunmaktadırlar. Kuldan gelen şükür kopmadıkça Allâh’tan gelen artış da kopmaz.” Hz. Ali (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Allâh Te’âlâ şükür kapısı açık bulunduğu müddetçe nimet ve rızıkları artırma kapısını kapamaz. Bunun gibi dua kapısı kapanmadığı sürece icâbet kapısını; tevbe kapısı kapanmadığı sürece de mağfiret (bağışlama) kapısını kapamaz. Size bu konularla ilgili bazı âyet-i kerimeler okuyayım: “Rabb’iniz ‘Bana dua edin; size icabet edeyim’ buyurdu” (Mü’min s.60) “Rabb’iniz size ‘Eğer şükrederseniz elbette size (nimetimi) artıracağım’ demişti” (İbrahim s.7). “Beni anın ki ben de sizi anayım!” (Bakara s.152). “Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmeder, ondan sonra da Allâh’tan af talebinde bulunursa, Allâh’ı çok affedici ve merhametli olarak bulacaktır” (Nisa s.110)”
(Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, c.3, s.153-156)