Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in şöyle buyurduğu anlatılıyor: “Ben günde yüz defa Allâh (c.c.)’a tevbe ederim.”

Bir başka rivâyette: “Ey insanlar, Allâh (c.c.)’a tevbe ediniz. Ben, bir gün ve bir gecede yüz defa Allâh (c.c.)’a tevbe ederim.”

Resûlullâh (s.a.v.)’in hâline bir bakın. Geçmiş ve gelecek günâhları bağışlandığı hâlde devamlı Allâh (c.c.)’a tevbe ediyor. O (c.c.)’dan bağış talebinde bulunuyor. O hâlde bağışlanıp bağışlanmadığı belli olmayan kimse, neden Allâh (c.c.)’a tevbe edip yalvarmıyor? Neden dili ile Allâh (c.c.)’dan bağış talebinde bulunmuyor?

İbn Abbas (r.a.) bir defâsında şu âyeti okudu: “İnsan, önündeki kıyâmeti yalanlamak istiyor.” (Kıyâme s. 5) ve şöyle tefsir etti: Günâh işlemeye devam eder. Tevbeyi de erteler. Sonra tevbe ederim, der durur; ölüm gelinceye kadar. Ölümü gelince bulunduğu kötülük üzere gider. Bu mânâda İbn Abbas (r.a.)’in rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîf şöyledir: “Musevvifler, helâk oldu.” Yâni, sonra tevbe ederim diyen kimseler. İnsan için lüzumlu olan devamlı Allâh (c.c.)’a tevbe etmektir. Ölüm geldiği zaman kendisini tevbe üzerinde bulsun.

Allâhü Teâlâ, tövbeyi kabul eder. Çünkü bu mânâda şöyle buyurdu: “Muhakkak Allâh kullarından tevbeyi kabul eder. Günâhlarından da geçer.” (Tevbe s. 104)

Haliyle, tevbe ettikleri ve günâhtan tam döndükleri zaman bu hâl mümkündür. Tevbe, kalben günâha pişmanlık duymaktır. Dille de istiğfar etmektir. Bir daha aynı günâha dönmemeyi kalben beslemektir.

Abdullah b. Mes’ud (r.a.) anlatıyor: “Bir kimse üç defa “Hay, Kayyum, kendisinden başka ilâh olmayan Allâh (c.c.)’dan günâhlarıma mağfiret talep ediyorum” dese; Allâh (c.c.), bu kimsenin günâhlarını bağışlar. İsterse o kimsenin günâhı deniz köpüğü kadar olsun.(Ebu’l Leys Semerkandî, Tenbihu’l Gafilîn, s.117-118)

Bir Yorum Bırak