İslâm şeriatı suçlar için hem bu dünyada hem de ahirette cezaların var olduğunu açıklamıştır. Dünya hayatındaki cezaları uygulama görevi İmama (Halifeye) veya naibine aittir.
Cezaların iki boyutu; engelleyici ve zorlayıcı boyutu vardır. Engelleyici yönü ile insanları günahlardan ve suçları işlemekten alıkoyar.
Had cezaları, insanları suç işlemekten alıkoymak için vardır. Allâh (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” (Bakara s. 179)
Yani kısas hükmü sizin lehinize bir hükümdür. Kısas hükmünün gereği olarak öldüren bir kimsenin öldürülmesi büyük bir hikmettir. Kısas, canı ve hayatı devam ettiren, koruyan bir hükümdür. Katil öldürüleceğini bildiği zaman öldürmekten vazgeçer ve böylece nefisler için hayat sağlanmış olur. Zira bir başkasını öldürdüğü zaman kendisinin de öldürüleceğini bilen akıl sahibi bir kimse böyle bir işe kalkışmaz. Tüm cezaların mantığı budur ve cezaların caydırıcılığı da buradan kaynaklanmaktadır.
İslam Tarihinden örnekler verecek olursak, sahabeden Maiz (r.a.) zina yaptığını itiraf ettiğinde Peygamber (s.a.v.) Efendimizin emriyle recm edilmiştir. Aynı şekilde Sahabeden Ğamidiye ve Cüheyne’den birer kadın zina ettiklerini itiraf etmişler ve recmedilmişlerdir. Hatta Rasulullah (s.a.v.) Cüheyneli kadın hakkında şöyle demiştir:
“Bu kadın öyle tevbe etti ki, onun tevbesi Medine halkından yetmiş kişiye taksim edilseydi onların hepsini rahmetle kuşatırdı.” (Müslim, Hudud 1696) İnsanların, Allâh’ın emirlerini yapmaları, yasakladıklarından da kaçınmalarını sağlamak üzere suç işleyenlerin cezalandırılmaları kaçınılmazdır. Emir ve yasaklara aykırı hareket edenleri cezalandırmadıktan sonra bu emirlerin ve yasakların hiçbir anlamı olmaz.
(Abdurrahman Maliki, İslâm Hukukunda Ceza, 2002)