Sırat-ı Müstakim’in Tarifi

Sırat-ı Müstakim’in Tarifi başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.


Kur’an’da şöyle buyurulur: “Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?” (Beled s. 8-10)
Cenâb-ı Hâkk, dalâlete düşmesin diye daha ilk insan Âdem (a.s)’i peygamber olarak görevlendirerek kendisine vahiy göndermiştir. Ondan sonra da bütün zamanlarda tüm insanlığı peygambersiz ve vahiysiz bırakmamıştır. Buna göre insan, hidayet ve dalâlet yollarının önünde, vahyin ışığında, akıl ve iradesini kullanarak istediği yolu belirleme hürriyetine sahiptir. Elbette hidâyet yolunu seçen insan, Allâh (c.c)’un ebedî mükâfatı olan cennet yurdunu kazanmaya namzet, meleklerin bile gıpta ettiği insandır. Dalâlet yolunu seçen kimse ise, kendini ziyâna ve hüsrana sürükleyen insan olacaktır.


Allâhü Te‘âlâ, herkesin hidayet yolunu seçmesini arzu eder ve daima bunu öğütler. Daha Kur’an’ın ilk sayfasında, her gün namazlarımızda defalarca okuduğumuz Fâtihâ Sûresi’nde, üzerinde yürümemiz gereken yolu bize dua mahiyetinde öğretir. Şöyle ki: “Bizi doğru yola, sırât-ı müstakîm’e, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların yoluna ve sapıkların yoluna değil!” (Fâtihâ s. 6-7) Aynı şekilde, hidayet yolunu tutan bizlere, “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir râhmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” (Âl-i İmrân s. 8) şeklinde duâ etmemizi öğreterek hidayette devamlı olmamız gerektiğine işaret eder. “Sırât-ı müstakîm”de yürüyerek hidayeti tercih edenler, Allâh (c.c.)’un özel nimeti ile taltif ettiği peygamberler, sıddîklar ve şehitlerle beraber haşr olunacaklardır. (Nisâ s. 69) Onlar için dünyada, ölüm anında, kabirde ve mahşerde korku ve endişe olmayacak, Allâh (c.c)’un özel olarak görevlendirdiği melekler onlara arkadaş olacaktır. (Fussilet s. 30)


(Ahmet Gelişgen, Kur’ân’dan Öğütler-2, 75.s.)