Cahiliyyet zamanında putperestlikten nefret ederdi ve hakîkati araştıranlardandı. İslâmiyetten evvel de Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in eski dostu idi. Kan davâlarını hâl ve fesl için hakem ta‘yin olunurdu. Hadîs-i şerîfte: “Ebû Bekir’in malından fâidemend olduğum (faydalandığım) kadar hiçbir maldan fâidemend olmuş değilim” buyurulmuştur. Başka bir hadîs-i şerîfte: “Onun bize öyle iyilikleri vardır ki onların mükâfatını Kıyâmet gününde Allâhü Te‘âlâ hazretleri verecektir.” (Tirmizî) buyurulmuştur.
Hz. Ebû Bekir (r.a.), Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in en sevgili dostu, Esrâr-ı Nübüvvet’in (Peygamberlik sırlarının) en samimî mahremi (sırdaşı, bileni) idi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz yaptığı işleri hep Ebû Bekir Sıddîk (r.a.) ile birlikte yapardı. Resûlullâh (s.a.v.) Hazretlerinin Hz. Ebû Bekir (r.a.)’e muhabbeti, başka bir neşe ile tecellî ediyordu. İrtihâl buyuracakları sırada Resûli Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, şu sözleri buyurmuştular: “Dostluğu, yardımı itibariyle kendisine en çok minnettâr olduğum arkadaş Ebû Bekir’dir. Rabbim’den başka bir halîl (dost) ittihâz edecek olsam (edinsem) yine Ebû Bekir’i ittihâz ederdim. Onunla benim aramda İslâmiyet kardeşliği ve meveddeti (muhabbeti) vardır. Mescidin bütün kapıları kapansın, yalnız Ebû Bekir’in kapısı açık kalsın.”
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in arzuları hilâfına bir hareket olup da müteessir olduklarında, Hz. Ebû Bekir (r.a.) gelecek olursa derhâl tebessüm eder, teessür ve iğbirarı (gücenmeleri) zâil olurdu.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (k.s.),Hz. Ebû Bekir Sıddîk (r.a.), s.17-54)
Silsile’de emâneti Resûlullâh (s.a.v.)’den “sevr mağarasında” almıştır. Resûl-i Kibriyâ (s.a.v.)’in, kibriyâ izni ile o anda Ebû Bekir (r.a.)’e teveccühü, ilâhî feyz ve esrârın kalbine nakşına vesîle olmuş ve Nakşîlerin “zikr-i hafî”si orada telkin ve tevdî olmuştu.
(Muhammed Hânî, Adâb, 41-42.s.)