Resûlullâh (s.a.v.)’e bir kimse gelip: “Ya Resûlullâh! Dünyâda insanların en zâhidi kimdir?” diye suâl ettiğinde Resûlullâh (s.a.v.) cevaben: “Kabri ve belâyı unutmayan, dünyâ ziynetini terkeden, bekâyı fâniye tercih eden, yarını günlerinden saymayan ve kendisini mevtâdan sayan kimsedir.” buyurmuşlardır. Hadîs-i şerîfte vârid olmuştur ki: “Bir an evvel amellerinize davranınız. Çünkü önünüzde karanlık gecelerden kopmuş parçalar gibi fitneler vardır ki, âdemoğlu öyle fitneler hengâmında dînini azıcık bir dünyalık mukabilinde satar da mü’min olarak sabahlamışken kâfir olarak akşamlar, mü’min olarak akşamlamışken kâfir olarak sabahlar.” Dünyâ karşılığında dînini satanlar vardır. Allâh (c.c.) indinde bir rütbesi olduğu iddiasında bulunarak riyâset talebinde bulunanlar vardır. Nefsânî arzularını zühd ve şeyhlik perdeleri altında tatmin etmek isterler. Bunlar yeryüzünde Allâh (c.c.)’un hakîki şâhidleri olan evliyâ-i kirâm tarafından la‘netlenirler. Çünkü bunlar, lâyık olmadıkları halde kendilerini kibar-ı evliyanın menzilesinde göstererek münasebetsiz bir iş yapmış ve la‘neti hak etmişlerdir. Bu müddetlerin evsâfı cümlesinden olarak niceleri şeyhlik iddiasında bulunmak sûretiyle Cenâb-ı Hâkk’ın taliblerini kendilerine da’vet etmek suretiyle onların Allâh (c.c.)’a giden yollarını keserler. Hakîkaten Allâh (c.c.)’a da‘vet eden ve sâhib-i velâyet bulunan Ehl-i Hakk’ın eteklerine yapışmaktan da halkı men’ ederler. İşte bunlar, hakîkatte âhireti inkâr edenlerin tâ kendileridir. Çünkü âhirete, Allâh (c.c.)’a kavuşmaya, hesaba, amellerinden dolayı mücâzata îmân etmiş olsalardı, Allâh (c.c.)’un gördüğü bir halde bu gibi işleri yapmazlardı. Bunlara, dünyâ arzusuyla Allâh (c.c.)’un yolundan saptıkları için de azâb vardır, ehl-i irâdeyi (müridleri) Hâkk’ın yolundan saptırdıkları için de azâb vardır. (Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (k.s.), Yunus ve Hud Sûreleri Tefsiri, s.89)