Cenâb-ı Allah buyuruyor ki: «Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki (onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar muradına erenlerin tâ kendileridir.» (Al-i Imrân s: 104) Müslim, Ebû Saîd (r.a.)’ın Cenâb-ı Peygamber (s.a.v.)’den şöyle duyduğunu rivâyet etmiştir: «Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde, onu eliyle değiştirsin (gidersin). Buna güç getiremezse, diliyle değiştirsin. Buna da güç getiremezse, kalbiyle (buğzetsin) ki bu îmânın en zayıf tezahürüdür.» Bu hadîs iyiliği emretme, kötülükten men’etme gerekliliğinin her şahıs üzerine vâcip olduğunu katiyyet ifâde eder. Çoğu âlimler de böyle söylemişlerdir. Fakat bâzı âlimlere göre, el ile gidermek hükümdar ve icra mevkiinde olanlara, dil ile gidermek âlimlere, kalb ile üzülmek ve buğzetmek halk üzerine vâciptir. Nitekim İmâm A’zam Ebû Hanîfe’den (r.a.) de böyle rivâyet olunmuştur. Hâkim’in Câbir bin Abdullah (r.a.)’den yaptığı rivâyette, Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: «Şehitlerin efendisi, büyüğü Hamza’dır ve bir de hükümdarın önünde durup ona iyilikle emrettiği ve kötülükten men’ettiği için öldürülen kimsedir.» Yahya bin Utarid (r.a.)’den yapılan rivâyette, Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: «Hayra yönelik bütün iyi ameller ve Allah yolunda savaşmak, iyilikle emir ve kötülükten men’etmek karşısında büyük bir denize (nispetle) küçücük bir kabarcık gibidir.» Bu hadîse dayanarak demişler ki: İyilikle emretmek, kötülükten men’etmek üstündür. Çünkü öldürülme inancı kesinlik ifâde ettiği ve kâfirlere zarar vermek gibi te’sirler yok olduğunda cihad etmek caiz değildir. Fakat iyilikle emretme ve kötülükten men’etme caizdir. Ve bu yolda öldürülenler şehidlerin üstünlerinden sayılır.
(İmâm Birgivî, Tarîkat-ı Muhammediyye, s.362-369)