Şefaat beştir:
Birincisi, mahşer korkusundan rahatlandırmakta olacak­tır.
İkincisi, bir topluluğun, hesâba çekilmeden, cennete ko­nulması hakkında olacaktır.
Üçüncüsü, hesâba çekilen ve azâbı hakeden bir kavmin, azâb olunmayıp cennete konulması husûsunda olacaktır.
Dördüncü, isyânkârlardan ateşe sokulanların cehen­nemden çıkarılması hakkında olacaktır.
Beşincisi, derecelerin yükseltilmesi hakkında olacaktır.
Halkın, kıyâmet günü Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz ile meded dilemesi, meded dilemenin en büyüğüdür. Zîrâ o za­man, halkın şiddetli sıkıntıya düşmeleri sebebiyle Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizin hem evliyâ-i mürselîn’in büyüklerine hem de yaratılmışlara olan üstünlüğü, fiilen ortaya çıkacaktır. Bu vefâtından sonra O (s.a.v.)’in rûhâniyetlerinden faydalanarak yardım dilemenin câiz olduğuna delâlet eder. Bunun gibi, onun dünyâ ve âhiret hayâtında şefaatin vâki olduğuna ve olacağına da delâlette bulunmaktadır.
İmâm Sübkî (rh.a.) de “Şifâüs-sikaam” adlı kitâbında di­yor ki: Şefaat hakkındaki hadîsler çoktur. Onların toplamı te­vâtür derecesine ulaşmaktadır.
Bu sûretle, herkes için Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizin mertebesinin yüksekliği, kemâli ve yaratılmışların hepsi üze­rine üstünlüğü meydana çıkmış oldu. Bu makamın sâhibinin, ümmetlerin efendisi olmak ve kendisinin ziyâreti için yolculuk yapmak, baş üstünde tutulması gereken bir haktır.
Sübkî (rh.a.) demiştir ki: Bugün, insanların peygamberle­ri ziyâret etmeleri onlar ile dünyâ ve âhirette tevessül için en açık delîl olmaktadır. Muhakkak ki her günâhkâr, Azîz ve Celîl olan Allâh’a, kendisinden daha yakın bulunan bir kimse ile tevessül eder. Bunu inkâr eden bir kimse olmamıştır. Kim se­lef ve halefin zikirlerini, duâlarını ve virdlerini inceliyecek olursa, bunların hepsini tevessülü içine almış bulacaktır.
(Yûsuf en-Nebhânî, Şevâhidü’l Hakk, 170.s.)