Savaş halinde bir kimsenin kâfir olan aslı (her ne kadar yukarı çıkarsa çıksın babası ve dedeleri)ni öldürmesi câiz değildir. Fakat onları bırakmayıp başkası öldürsün diye oyalar. Eğer onları öldürecek başka birisi bulunmazsa kendisi öldürür.
Savaş meydanında oğlun, kâfir olan babasını öldürmesi câiz değildir, çünkü yaşaması için babasına bakması oğlu üzerine vâcibdir. Öldürmek ise buna zıddır. Aynı zamanda oğlun dünyâya gelmesine babası sebeb olmuştur. Müslüman olan babanın kâfir olan oğlunu öldürmesi câizdir. Kezâ müslüman olan bir kimsenin kâfir olan kardeşi, amcası ve dayısı gibi akrabalarını öldürmesi câizdir.
Müdafaa-yı nefis için oğlun babasını öldürmesi -her ne kadar babası müslüman olsa bile- câizdir. Müslüman olan bir kimsenin kâfir olan babasının Allahü Te‘âlâ veya Peygamber (s.a.v.) Efendimizin aleyhinde fenâ söz söylediğini işitse, onu öldürmesi câizdir. Çünkü Ebû Ubeyde b. Cerrah (r.a.)’in Peygamberimiz (s.a.v.)’in aleyhinde fenâ söz söyleyen babasını öldürdüğü, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin de bunu kötülemediği rivâyet edilmiştir.
Savaşta kadınlar, çocuklar, deliler, harbde bağırıp çağıramayacak ve çocuğu olmayacak derecede yaşlı olanlar (bunlar mürted olsa bile) körler, topallar, kötürümler, bunamışlar, insanlara karışmayan rahibler ve kilise hademesi öldürülmez. Ancak bunlardan biri kral yahut savaşabilir yahut harbde rey sahibi olur yahut mal sahibi olup malıyla savaşa yardım ederse öldürülür. Deli çocuk ve kadın gibi öldürülmeyenlerden birisi savaşırsa öldürülür.
Silahı bulunmayan bir müslümanın silahlı olan iki düşmandan kaçmasında bir beis yoktur. İmâm Muhammed’in bir kavline göre kuvvetli olan bir müslümanın iki kafirden, yüz müslümanın iki yüz kafirden kaçması mekruhtur.
(İbn-i Âbidîn, 8.c., 384-390.s.)