Kur’ân’ı Kerim’in, evrensel olduğunu ifade eden âyetlerden de anlaşılacağı üzere, ilâhî hükümlerin herhangi bir târihi, coğrafi ve içtimai ortamla sınırlı olmaksızın bütün zamanları kapsadığı ve istisnasız her mü’mini bağladığı tartışmasız bir hakikattır. Nitekim Kur’ân’ı Kerim’in, Allah Resûlu (s.a.v.) tarafından uygulanışı, ashâbın onu anlayış ve yaşayışı ve on dört asırlık İslâm ictihat geleneği ilâhî hükümlerin bütün zamanlar ve nesiller tarafından evrensel anlaşıldığını göstermektedir. Öyle ki, tek bir âlimin, Kur’ân’ın târihselliğini imâ eden bir beyanını bulmak mümkün değildir.
Kur’ân’dan murad-ı ilâhî dışında mânâlar çıkarmak, O’nu anlamamaktır. Bu yüzden Allah Resûlü (s.a.v.), “Tefsir için gerekli mâlumata sahip olmadan aklına göre Kur’ân’ı açıklamaya kalkan kişi için cehennemdeki yerine hazırlansın.” buyurmaktadır.
Zamanın değişmesini gerekçe göstererek miras, şahitlik, faiz… gibi Kur’ânî hükümlerin değişmesini talep etmek; Allâhu Teâlâ’nın şerîatını nesh etmek/hükümsüz kılmak anlamına gelmektedir.
‘Zamanın değişmesi ile hükümlerin değişmesi inkâr edilemez.’ kaidesi ise,Kur’ân ve sünnet ile sabit olan hükümler için değil; örf ve âdete dayalı hükümler için geçerlidir. Buna göre, hükmün kaynakları makamında olan örf ve âdetin değişmesiyle hüküm de değişebilir. Fakat örf ve âdetin değişmesiyleKur’ân ve sünnet ile sabit olan hükümlerin de değişmesini talep etmek, örfü nassdan daha güçlü kabul etmek anlamına gelir. Hâlbuki nass daha güçlüdür. Nitekim örfün bâtıl olması ihtimal dâhilinde ikenKur’ân ve sünnetin her hâlikarda sahîh olduğu esastır. Bu yüzden, örfü temel alarak nassın değişebileceğini savunmak, îmânı tehlikeye düşürür.
(Misvak Neşriyat, Hakk Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar s.115)