Namazı ayakta kılamayacak kadar hasta ve özürlü olanlar namazlarını oturarak kılarlar. Oturabilse bile, tahiyyatta oturamayacak kadar hasta olanlar bağdaş kurarak otururlar ve rükûda biraz eğilerek secdelerini de tam yaparak namazlarını kılarlar.
Secde yapamayanlar, namazlarını rükûda biraz eğilerek, secdede de ondan daha fazla eğilerek kılarlar. Secde yapmak için önlerine yüksekçe bir şey koymalarına lüzum yoktur. Üzerine secde etmek için, önlerine yastık veya rahle gibi bir şey koymak mekruhtur. Bu şekilde de namaz kılamayacak olanlar, oturup ayaklarını kıbleye doğru uzatarak kılarlar. Bunu da yapamayanlar, rahat edebildikleri şekilde yan üstü yatarak (yapabilirlerse sağ taraflarına yatarak) namazlarını imâ (baş hareketiyle) kılarlar.
Yan üstü de yatamayanlar, ayakları kıbleye doğru uzatılıp upuzun yatırılır. Başının altına bir yastık konularak, mümkün oldukça başı kıbleye döndürülmüş olur. Böylece namazını îmâ ile kılar.
Dikkat edilirse, bu sıralamada sandalye ve koltukta namaz kılma tarifi yoktur. Acaba eskiden sandalye ve koltuk yok muydu veya bilinmiyordu da onun için mi fıkıh kitaplarımızda “Sandalye ve koltukta namaz” konusu yok? Hayır! Vardı ve Peygamberimiz (s.a.v.) zamanından beri sandalye de koltuk da biliniyordu.
Nitekim Âyetül Kürsî’deki Kürsî; sandalye – koltuk demektir. Öbür taraftan Yasin Sûresi 56. Âyette, cennetlikler hakkında “Onlar ve eşleri, gölgelerde koltuklara (kurulup) yaslanmışlardır” buyuruluyor.
Peygamberimiz (s.a.v.) zamanından beri koltuk da sandalye de bilindiği halde, fıkıh kitaplarımızda sandalye veya koltukta namaz kılınacağına dair bir tarif ve kayıt bulunmuyor.Öyle bir kimse ki, hayatı tekerlekli sandalyededir. Bu kimse, tabii ki namazlarını üzerinde bulunduğu / yaşadığı bu tekerlekli sandalyede kılacaktır.
(Muhammed Alaaddin, Üç Boyutuyla İslam, s. 294)