Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivayette bir sabah mescide giren
Hz. Peygamber (s.a.v.) orada derin bir düşünceye dalmış olan
Hâris b. Mâlik (r.a.)’i gördü. Yanına varıp ayağıyla onu sarsarak
“Başını kaldır!” buyurdu. Başını kaldıran Hâris (r.a.) “Anam
babam sana feda olsun, ey Allâh’ın Resûlü (s.a.v.)! Buyurun
emriniz nedir?” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.)
“Bu gece nasıl sabahladın ey Mâlik’in oğlu Hâris?!” diye
sordu. Hâris (r.a.)’in “Ey Allâh’ın Resûlü! Tam bir mü’min olarak
sabahladım” demesi üzerine de “Her hakkın bir hakikatı
vardır. Peki söyle bakalım senin bu söylediğinin hakikatı
nedir?” buyurdular. Hâris (r.a.) şunları söyledi: “Dünyadan
vazgeçtim. Gündüzlerimi susuz, gecelerimi ise uykusuz geçiriyorum.
Ben adeta Rabb’imin arş’ını seyretmekteyim. Öyle
ki birbirlerini ziyaret etmekte olan cennet halkı ile ağlayıp dövünmekte
olan cehennem halkını görür gibi oluyorum”. Bunun
üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): “Sen Allâh (c.c.)’ün, kalbini
nurlandırdığı bir kişisin. Elde etmiş olduğun bu şeyleri sakın
bırakma!” buyurdular. (İbn Asâkîr)
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir seferinde huzûruna giren Muaz
(r.a.)’e “Ey Muaz! Dün gece nasıl sabahladın?” diye sordular.
Onun “Allâh’a îmân ettiğim halde sabahladım” demesi
üzerine “Her sözün bir hakkı vardır. Her hakkın da bir
hakikatı vardır. Söyle bakalım senin sözünün hakikatı nedir?”
buyurdular. Bunun üzerine Muaz (r.a.) şunları söyledi:
“Ey Allâh’ın Resûlü (s.a.v.)! Sabahleyin uykudan uyandığımda
akşama, akşamladığımda da sabaha ulaşamayacağımı düşündüm
ve bir adım attığımda ikincisini atamayacağımı aklımdan
çıkarmadım. Ben beraberlerinde peygamberleri ve Allâh
(c.c.)’dan başka tapmış oldukları putlar olduğu halde yüzüstü,
amel defterlerini okumaya çağrılan ümmetleri ve cehennemliklerin
cezâlarıyla cennetliklerin mükâfaatlarını görür gibi oluyorum”.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de ona “Sen bunu anlamışsın.
Sakın ondan ayrılayım deme!” buyurdular.
(Ebû Nuaym, Hilye, c.1 s.242)