Sahabenin (r.a.) sünneti (yani uygulaması) da sünnet sayılır ve onunla amel edilmesi ve ona müracaat edilmesi gerekir. Buna aşağıdaki âyet-i kerimeler delil teşkil eder:
“Siz insanlar için ortaya çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz ” (Âl-i Îmrân s. 110) “Böylece sizi insanlara şahit ve örnek olmanız için tam ortada bir ümmet kıldık. ” (Bakara s. 143) Birinci âyette, ashabın diğer ümmetlere karşı üstünlükleri olduğu isbat edilmektedir. Bu da ancak onların her konuda istikâmet sahibi olmaları ve durumlarının muhalefet değil, muvafakat içerisinde olması yoluyla olur. İkincisinde ise onların mutlak adalet sahibi oldukları belirtilmektedir. Bu da, birinci âyetin medlulüne delâlet eder.
Sahabe neslinden sonra gelen ehl-i sünnet âlimleri sahabenin mutlak ve genel olarak adalet sahibi olduklarını söylemişler; onlardan hem rivâyet, hem de dirâyet yönünden bir istisna ya da ayırıma gitmeksizin ilim almışlardır. Diğer nesiller hakkında ise aynı tavrı göstermemişler; onlar içerisinden ancak imamlıkları sahih; adaletleri de sabit olan kimselerden ilim almışlardır. Bu da sahabe neslinin diğer nesillerden daha çok övgüye lâyık olduklarım gösteren bir delil olur. Dolayısıyla sahabe hakkında onların mutlak adalet vasfına sahip olduklarını söylemek, onların mutlak anlamda âdil kimseler olduklarını kabul etmek gerekecektir. Durum böyle olunca da, onların sözleri muteber, amelleri de rehber olacaktır. Onlara övgü sadedinde gelen diğer âyetlerin durumu da aynıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir. (Haşr s. 9)
(Şatıbi, el-Muvafakat, s. 70-73)