Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Sabır, imanın yarısıdır.” (Cami‘u’s sağîr) Bunun izâhı şöyledir: İmân, ancak söz amel ve inanç hususunda uygun olmayan şeyleri terketmek ve uygun olanları yapmakla kemâle erer. O halde, uygun olmayanları terketmeye devâm etmek, sabırdır. Bu da, imânın diğer yarısıdır. Bu izâha göre, imânın tamamının sabır olması gerekir. Ne var ki uygun olmayanları terkedip uygun olanı yapmak, bazen şehvete muvâfık olur ki burada sabra ihtiyaç yoktur.

Bazen de bu husus şehvete ters düşer ki, bu durumda sabretmeye ihtiyaç hissedilir. İşte bu sebepten ötürü şüphesiz sabır, îmânın yarısı sayılmıştır.

Yine Hz. Peygamber (s.a.v.): “Size yerilen şeylerin en kıymetlilerinden bazıları, yakîn ile sabretmek azmidir. Kime bu ikisinden pay verilirse, o kimse (nafile olarak), gece kılamadığı namaza ve gündüz tutamadığı oruca aldırmasın…” buyurmuştur.

Efendimiz (s.a.v.) başka bir hadiste: “İmân,sabrın ta kendisidir” buyurmuştur. Efendimiz (s.a.v.)’in bu ifâdesi O (s.a.v.)’in: “Hacc, Ârafat’tan ibârettir” (İbn Mace) sözüne benzer. Sabrın mı, yoksa şükrün mü daha fazîletli olduğu hususunda Allâme Gazâli (r.â-leyh) şöyle demiştir: Sabrın daha üstün olduğuna delâlet eden haberler daha kuvvetlidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.): “Size verilen şeylerin en kıymetlilerinden bazıları, yakîn ile sabretmek azmidir. Kime bu ikisinden pay verilirse, o kimse (nafile olarak) gece kılamadığı namaza ve gündüz tutamadığı oruca aldırmasın” buyurmuştur.(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, c.4, s.89)

Bir Yorum Bırak