Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Allâh (c.c.)’un huzuruna, yeryüzünün en çok şükreden kulu getirilir de, Allâh (c.c.) ona, şükredenlere vermiş olduğu mükâfaatı verir. Sonra, yeryüzünün en çok sabreden kulu getirilir de ona, “Şu şükreden kimseye verdiğim mükâfaatı sana da vermemi ister misin?” denilir. Kul bunun üzerine, “Evet Ya Râbbi” der. Bunun üzerine de Allâhü Teâlâ “Andolsun ki sana nimetler verdim, sen de buna mukabil şükrettin. Seni çeşitli belâlarla sınadım, dayandın. Andolsun ki ben de şimdi sana, mükâfaatı kat kat vereceğim” der. Böylece o kula, şükredenlere verilen mükâfaatın kat kat fazlası verilir” buyurmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, “Yeyip de şükreden kimse oruç tutup da sabreden kimse gibidir.” (Tirmizi) sözü de sabrın üstün olduğuna delildir. Çünkü bu ifâde, ancak mübalağa sadedinde zikredilmiş olan bir ifâdedir. Tıpkı Hz. Peygamber (s.a.v.)’in “İçki içen kimse, puta tapan kimse gibidir.” (Camiu’s-sağîr) buyruğunda olduğu gibi.
Yine rivâyet edildiğine göre Hz. Süleyman (a.s.), mülkünün mertebesine göre peygamberlerden kırk yıl sonra cennete girecektir. Sahabe içinde cennete en son girecek olan ise, zenginliğinden dolayı Abdullah İbn Avf (r.a.)’dır. Haberde rivayet edildiğine göre, sabır kapısı hariç, bütün cennet kapıları iki kanatlıdır. Sabır kapısının ise tek kanadı vardır. Sabır kapısından girenlerin ilki, çeşitli belâlara mübtelâ olanlardır ki, bunların da önderi Hz. Eyyûb (a.s.)’dır.
(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, c.4, s.90)