Peygamberimiz (s.a.v.) “En fesâhâtliniz benim.” buyururlardı. Cennet ehli de onun bu fasih ve beliğ lisanı ve şivesi ile konuşacaktır.
Peygamberimiz (s.a.v.) hutbelerinde fasih bir lisan kullanırlardı. Hutbe vermek için hücrelerinden tek başlarına, üzerlerinde sadece bir elbise ile çıkarlardı. Hutbe esnasında bazen ellerinde bir yay, bazen bir asa bulunur ve buna dayanarak hutbe irâd buyururlardı. Mescidde konuştukları zaman âsâya, harb meydanında ise yaya dayanırlardı. Cuma ve bayram hutbelerini, tâyin edilen vakitlerde, diğerlerini ise gayr-ı muayyen zamanlarda verirlerdi. Hutbelerinde daha çok haber cümlelerini tercih ederlerdi. Sözlerinin te’sirini artırmak istedikleri zaman, cümleleri sual-cevap tarzına sokarlardı. Hutbelerinin te’sirli yerlerinde, bütün vücûdlarının tepeden tırnağa kadar titrediği olurdu.
Peygamberimiz (s.a.v.), dîne davet eden bir peygamber, bir fâtih, bir vaiz, bir kumandan, bir hâkim ve bir devlet reisi idiler. Bir din dâvetçisi olarak Peygamberimiz (s.a.v.)’in konuşmalarında dînî vecd ve heyecanın coşkunluğu görülürdü.
O (s.a.v.)’nun hitabeleri, dinleyiciler üzerinde mucîzevi bir te’sir icra eder, en katı yürekler, O (s.a.v.)’nun sözlerinin te’siriyle yumuşardı. En heyecanlı zamanlarda O (s.a.v.)’nun sözleri, birbirine en müthiş düşmanlık hisleriyle dolu olanları yumuşatırdı.
(Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Yüce Ahlakı, Sh.: 26)