Büyük mutasavvıflardan Ma’ruf-u Kerhî (k.s.) hazretleri bir gün gâfil bir imâma uyuyor. Namaz bittikten sonra aralarında şöyle bir konuşma geçiyor.

İmâm: “Geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?”“Müsaade ederseniz, arkanızda kıldığım namazı iade edeyim de sonra cevap vereyim.” “Niçin”

“Rızık konusunda tereddüdü olanlar, Allâh (c.c.)’un varlığı hakkında da şüpheye düşebilirler. Cenâb-ı Hâkk’a kâmil îmân hususunda görülen eksiklik, namazın iade edilmesi için gerekçedir.”

Mârûf-ı Kerhî (k.s.) Hazretleri, bu sözlerle gâfîl imâmı ikaz ve irşad eder.

Büyük sufîlerden birine, “Cenâb-ı Hâkk için neden dolayı rızık verenlerin en hayırlısı denilmiştir.” diye bir soru yöneltilir. Kalp gözü açık olan o zat da, “İnsan kendini yoktan var eden Allâh (c.c.)’u inkâr etse, isyânda bile bulunsa onun rızkını kesmez, hayatını devam ettirir” cevâbını verir.

Gerçek rızık verenin Allâh (c.c.) olduğuna samimi bir şekilde inanan kimse kıskançlık ve çekememezlik hastalığına yakalanmaz. Rahat ve huzur içinde yaşar. Asmaî (r.âleyh), bir gün tam yüz yirmi yaşında bir ihtiyarla karşılaşır. “Bu uzun ömrü neye borçlusun?” diye sorar. Tecrübeli ihtiyar iki kelimeyle cevap verir, “Hasedi terk ettim.” (Dursun Gürlek, Tebessüm ve Tefekkür, s.61)

                            BİR MECELLE KAİDESİ ÖĞRENELİM

Bir şeyin bulunduğu hâl üzere kalması asıldır (Mecelle k. 5) (el aslü bekâu mâ kâne alâ mâ kâne).

Birşey bir zamanda ne hâl üzere bulunmuş ise, o hâlin değiştiğine delil olmadıkça o şeyin bulunduğu hâl üzere kaldığına hükmolunur. Misal: Kayıp kişinin öldüğü ispatlanana kadar hayatta olduğu kabul edilir ve nikah vs gibi akidleri devam eder. (www.mevlanatakvimi.com)

Bir Yorum Bırak