Yüce Allâh (c.c.) şöyle buyurmuştur: “Hani Allâh Peygamberlerden: “Size, kitap ve hikmet verdikten sonra onları tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz” diye söz almıştı. Allâh onlara: “Kabul ettiniz ve ahdimi üstlendiniz mi? diye sordu, onlar da “Evet, kabul ettik” dediler.”(Âli İmran s.81) “Kim Resule itaat ederse Allâh’a itaat etmiş olur.”(Nisa s.80) “Muhakkak sana beyat edenler, ancak Allâh’a beyat etmiş olurlar.” (Fetih s.10)
Bu ayet-i kerimelerden anlaşıldığı gibi; Hz. Peygamber’e (s.a.v) iman etmek ve kendisini tasdik etmek farzdır.
Hz. Muhammed’in (s.a.v) geleceğini, Hz. İsa (a.s) ümmetine müjdelemiştir. Onun, Tevrat, İncil ve diğer semavi kitaplarda ismi zikredilmektedir. Yüce Allâh (c.c.), şayet kendisine ulaşırlarsa, bütün peygamberlerden O (s.a.v.)’e iman edip kendisine yardım edeceklerine dair söz almıştır. Bütün peygamberler bunu kabul etmişler, Allâhü Te’âlâ da onların bu tasdikine şahit olmuştur. Önceki peygamberler, O (s.a.v.)’ e iman etmesi için ümmetlerinden söz almışlar, O (s.a.v.)’ e iman etmeyi kendilerine emretmişler ve onlara kendisinin geleceğini haber vermişlerdir.
Hz. Musa (a.s.) ve Hz. İsa (a.s) şayet O (s.a.v.)’ e ulaşabilselerdi, muhakkak onun getirdiği dine girmeleri gerekirdi. Yahudi ve Hristiyanlardan geriye kalanlar O (s.a.v.)’in peygamberliğini inkar ettikleri için Allâh (c.c.)’ü da inkar etmiş oldular. Halbuki onun getirdiği kitaba/Kur’an’a inanmaları, kendi kitaplarında emredilmiş ve kendi peygamberleri diliyle farz kılınmıştır.
Onu sevip kendisine itaat etmek, Allâh (c.c.)’e itaat etmek gibi herkesin üzerine farzdır. Onun emirlerine tâbi olup yasaklarından kaçmak, İslam ümmetine farzdır. Çünkü bunu bizzat Allâhü Te’âlâ emretmiştir. Aslında bu iman ve itaat, Allâh (c.c.)’ün bütün insanlara farz kıldığı bir vazifedir ve bu, diğer farzlardan ayrılmayan bir farzdır.
(Ebu Talib El-Mekki, Kûtü’l-Kulûb, c.3, s.353-354)