Resûlullah (s.a.v.)’in keşif veya mucizevî şekilde gayba muttali olma yoluyla görmesi veyahut da her nasıl olursa olsun diğer yollarla vâkıf olması arasında hiçbir fark yoktur. Üzerine hem itikat hem de amel konusunda hüküm bina edilir. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) masumdur; ismet sıfatı vardır ve o hiçbir zaman hevâ ve heveslerine uyarak bir şey söylemez. Ne söylerse vahiy söyler.
Bunun örneği Resûlullah (s.a.v.)’in şu sözüdür: “Şüphesiz Rûhu’l-kudüs kalbime üfledi ki, hiçbir canlı rızkını tamamlamadıkça ölmeyecektir. Şu halde Allah’tan sakının ve rızkınızı güzel yollardan arayın.” (Keşful-hafâ)
Yine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bana Kadir gecesi gösterilmişti. O sırada beni ailemden biri uyandırdı; ben de unuttum. Siz onu son on (gece) içerisinde arayın.” (Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd) Başka bir hadîste Resûlullah (s.a.v.): “Görüyorum ki rüyalarınız Ramazanın son yedi gecesi hakkında birbirini tutuyor. Artık kim Kadir gecesini arayacaksa onu Ramazanın son yedisinde arasın” (Buhâri, Müslim) buyurmuştur. Bu da Resûlullah (s.a.v.)’in uykuda görülen rüya üzerine haber vermesine örnektir.
Benzeri bir olay da, ezanın başlangıcı hakkında söz konusu olmuştur. Abdullah b. Zeyd şöyle anlatır: Sabahladığımız zaman Resûlullah (s.a.v.)’e geldik ve ben ona rüyamı anlattım. Bunun üzerine o: “Şüphesiz bu, gerçek bir rüyadır” buyurdu… Sonunda Ömer b. el-Hattâb: “Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, ben de onun gördüğünün benzerini gördüm” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): “Allah’a hamd olsun! O da işin doğruluğunu daha da pekiştiriyor” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Tirmizî, Ahmed) Görüldüğü üzere bu hadîste Resûlullah (s.a.v.) rüyanın hak olduğuna hükmetmiş ve onun üzerine ezanın lâfızları hakkında hüküm binasında bulunmuştur.
(Şatıbi, el-Muvafakat, 4.c., 77-80.s.)