Resûlullâh (s.a.v.) ancak Allâh (c.c.)’ün emrettiğini emreder. Bu da ya kendisine vahy olunanları insanlara okuması veya Allâh (c.c.) tarafından Resûl olarak görevlendirildiğinden bunları ameli olarak pratiğe aktarması şeklinde olmuştur. Şu hadisler buna delildir.
Buhârî ve Müslim (r.a.), “Zina eden kişi” hakkında naklettikleri “Sizin aranızda Allâh’ın Kitab’ı ile hükmedeceğim” sözünden sonra Resûlullâh (s.a.v.)’in uygulamasında, sopa atmak ve sürgün cezaları ile hüküm verdiğini haber vermişlerdir. Oysa Kur’an da sürgün cezası mevcut değildi. Buhârî ve Müslim (r.a.) Ya’la b. Umeyye’den naklettiler ki: Resûlullâh (s.a.v.) Ci’rane (Mekke’ye yakın bir yer)de iken, cübbesine güzel bir koku sürünmüş bir adam geldi. Bu kişi Umre için ihrama girmişti. Dedi ki: Ya Resûlallâh (s.a.v.), bir kişinin cübbesine güzel bir koku sürdüğü halde umre için ihrama girmesini nasıl görürsün? Resûlullâh (s.a.v.) bir müddet soru soran kişiye baktı ve biraz sustu. Vahy gelerek şu âyet nâzil oldu: “Allâh için haccınızı ve umrenizi tamamlayın…” (Bakara s. 196) Resûlullâh (s.a.v.) o an orada bulunmayan adam için “Benden az önce umre hakkında soru soran kişi nerede? Sendeki kokuyu üç sefer yıka ve cübbeni de çıkar. Sonra da haccında yaptığın şeyleri umrendede yerine getir.” buyurdu.
Beyhakî, kendi isnadı ile Hasan bin Atıyye’den nakletti ki: Hasan şöyle dedi: “Cebrâil (a.s.) Resûlullâh (s.a.v.)’e Kur’an’ı indirdiği gibi, sünneti de indiriyordu. Kur’an’ı Resûlullâh (s.a.v.)’e öğrettiği gibi, sünneti de öğretiyordu.” Bunu Dârimî (r.a.) de nakletmiştir:
İmam Şafiî (r.a.) dedi ki: İlim ehlinin, Resûlullâh (s.a.v.)’in bize varan sünnetleri hakkındaki değişik görüşleri bu tariflerin dışına taşmamaktadır. Resûlullâh (s.a.v.)’in bütün sünnetlerine tabi olmayı Allâh (c.c.) bize farz kıldı. Bu sünnete bağlı olmayı Allâh (c.c.)’e itaât, karşı gelmeyi Allâh (c.c.)’e isyan olarak nitelendirdi. Bu sünnetlere bağlanmamak için özür kabul etmedi.
(İmam-ı Suyutî, Akidede Sünnetin Yeri, 20.s.)