Adamın birisi Ebü’d-Derdâ (r.a.)’e gelerek:
“- Ebü’d-Derdâ, evin yandı!” dedi. Ebü’d-Derdâ (r.a.):
“- Yanmaz.” diye cevâb verdi. Birisi daha gelerek:
“- Ebü’d-Derdâ evin yandı!” deyince:
“- Yanmaz, diye karşılık verdi. Sonra bir başkası geldi ve aynı şeyleri söyledi. Ebü’d-Derdâ (r.a.) ona da aynı cevâbı verdi. Daha sonra bir başkası daha geldi ve:
“- Ebü’d-Derdâ, bir yangın çıktı. Senin evine kadar geldi ve orada söndü.” deyince, Ebü’d-Derdâ (r.a.):
“- Zaten ben Allâh (c.c.)’ün evimi yakmayacağını biliyordum.” diye cevâb verdi. Adam:
“- Ebü’d-Derdâ, acaba evim yanmaz sözün mü, yoksa Allâh (c.c.)’ün evimi yakmayacağını biliyordum, sözün mü, hangisi daha hayret vericidir, bilemiyoruz. Açıklar mısın?” dedi.
Ebü’d-Derdâ (r.a.) de:
“- Bunda şaşılacak birşey yok. Çünkü ben Resûlullâh (s.a.v.)’in:
“- Allâh’ım! sen, kendisinden başka ilâh olmayan Rabbimsin. Sana güvenip dayandım. Büyük Arş’ın sahibisin, kerîmsin. Allâh (c.c.) ne istese o olur istemediği olmaz. Allâh (c.c.)’ün yardımı olmadan hiçbir hayır iş yapmaya, hiçbir kötülüğe mâni olmaya gücüm yetmez.  Allâh (c.c.)’ün her şeye kâdir olduğunu biliyorum. O her şeyi hakkı ile bilir. Rabbim, nefsimin ve bütün canlıların şerrinden sana sığınırım. Onların şerrine ancak sen mani olabilirsin.” diye duâ ettiğini ve bunu sabahleyin okuyan kimsenin, akşama kadar hiçbir felâkete duçar olmayacağını söylediğini işitmiştim.” diye cevâb verdi.
(M. Yûsuf Kandehlevî (rh.a.), ,
Hadîslerle Müslümânlık, 4.c, 1412.s.)