Sünnet-i seniyyelerini yerine getirmek, onun gösterdiği hak yolda yürümek ve ona bağlı kalmak, şerefli şeriatının çizdiği sınırı aşmamak ve şeriat âdabına uymaktır.
Cenâb-ı Hakkk Kur’ân-ı Kerîm’inde meâlen: (Habibim) de ki: “Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyun ki Allâh da sizi sevsin ve suçlarınızı örtsün.” (Âli İmran s.31) Resûlüne böyle buyurdu.
Yani Resûlümü seven ve ona uyanı ben de severim ve sevgim, uyuşuna mükâfatım olur. Sanki Allâh (c.c.) şöyle buyurdu : “Ey mü’minler beni sevdiğiniz Resûlüme uyuşunuzdan belli olur. O halde ona uyunuz ki, ben de sizi seveyim. Bundan dileği, beni sevmeniz, Resûlünü sevmenizin gereğidir. Onsuz beni sevmeniz olmaz. Bu şartla beni sevseniz ben de sizi severim” demektir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’e uyuşun Allâh (c.c.) sevgisine şahid olduğuna göre ona uymamak, küfür ve isyan (itaatsizlik)dir.
Resûlullâh (s.a.v.)’e olan muhabbetin belirtilerinden biri de kişinin onun şeriatına rıza göstermesi ve her emrini gönülden kabul edip uymasıdır. Nitekim Cenâb-ı Hakkk, Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen :
“Öyle değil, Rabbine and olsun ki, onlar aralarında kimi oraya, kimi buraya çektikleri (kavga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa s.65)
Taceddin ibni Atâ diyor: Bu âyetten anlaşılıyor ki, gerçek iman ancak kendini Allâh (c.c.)’e ve Resûlü (s.a.v.)’e adayan, sözünde ve davranışlarında, sevgi ve nefretin de onların hükmüne itaat eden, nefsinin hevâ ve hevesine uyan işleri yapmayan kimsede mevcuttur.
(İmam-ı Kastalânî, Mevahibü Ledüniyye, s.162-164)